“Şu anda Markafoni’yle hiçbir duygusal bağım yok” diyen Sina Afra, aradan kısa bir süre geçtikten sonra yeni yatırımı Evtiko ile karşımıza çıktı. Kendisiyle yatırımları, girişimcilik vakfı, yöneldiği e-spor alanı ile ilgili konuşmak üzere bir araya geldik…
Markafoni’yi kurduğunuzda 40 yaşlardaydınız. Girişimci olmaya nasıl karar verdiniz?
Ailemde girişimci kültürü yoktu. Babam diplomat, annem akademisyen. Girişimci olacağım diye bir şey olmadı hayatımda. Ben 2005 yılında eBay’de işe başlamıştım. Berlin’de çalışıyordum. eBay Berlin’de görevim şirket satın almak ve stratejileri oturtmaktı. Sürekli girişimciler geliyordu. ‘Ben bu şirketi kurdum. eBay ilgilenir mi?’ diyorlardı. 30 küsur ülkeye bakıyordum Türkiye de dahil olmak üzere.
Orada bu girişimcilerden bir tanesi beni çok etkilemişti. Girişimci olmak güzel bir şey mi diye ilk orada düşündüm. Gayet özgür bir hayat gibi geldi. Girişimci olmamın kararının temelinde bunun olduğunu söyleyebilirim. Yani benim girişimci olmam başka girişimcilerin bana verdiği ilhamdı.
Peki, sonraki süreç nasıl gelişti?
Girişimci olacağım dediğim gün ile Markafoni’nin açılışının arasında 2 sene var. Çünkü ertesi sabah kalkınca şirket hazır olmuyor. Şans faktörü de var. Ben 2006 yılında eBay için GittiGidiyor’u satın almıştım. Sonra baktım Türkiye’de Online fashion yok. Bunu ben yapayım dedim. Sonra biraz çevreme sordum. Herkes o zaman ‘Türk milleti üzerine giymeden almaz’ diyordu. ‘Dolandırırlar, taş gönderirler’ diyen de oldu.
Markafoni 3 Eylül 2008’de açıldı. Ve o zaman bugünkü gibi değildi. Çok standart ürünler alıyordunuz.
2008’de 4 gözlük satmıştık, 2011 Temmuz’da şirketi sattığımızda ayda bir milyon ürün satıyorduk. Sonra yurt dışına açıldık. Ukrayna’da ikinci en büyük e-ticaret sitesi olduk. 2011’de Markafoni’nin yüzde 60’ını Naspers’a sattık, 3 sene sonra da yüzde 40’ını sattık, anlaşmamız böyleydi.
2008-2011 dönemi Markafoni’nin en altın dönemidir. 2011-2014 arası daha stabil gitti. 2014’ten sonra da tamamen yanlış yönetildi. Biz ayrıldıktan sonra yanlış insanlara teslim edildi. En son da geçtiğimiz yıl İngiltere’de yaşayan Cafer Mahiroğlu’na satıldı. Cafer Bey konuya çok hakim biri. Bugün Markafoni’nin gayet emin ellerde olduğunu söyleyebilirim.
Markafoni’yi sattıktan sonra hiç duygusal bir özleminiz olmadı mı?
Sıfır. Hiç olmadı. Benim Markafoni ile olan duygusal bağım 2011 yılında ilk yüzde 60’ı sattığımızda azalmıştı. 2014’te tamamen bitti. Markafoni isminin her zaman devam etmesini isterim. Kapanmasını hiç istemem.
Ama kimin sahibi olduğu, nasıl bir kurguyla yaptığı, kimleri işe aldığı benim umurumda değil. Arada bir Cafer Bey ile konuşuyoruz. Stratejik konuları konuşuyoruz. Kendisiyle fikir alışverişi yapıyoruz. O kadar çok şey oldu ki Markafoni’den sonra, bir şekilde hayat gelişiyor, devam ediyor.
Peki, perakendeden sonra emlak alanına yönelmeniz nasıl oldu?
Aslında ben alan değiştirmedim. Bu da bir girişimcilik. Benim 2008 yılında da bir moda uzmanlığım yoktu, bugün de yok. Benim emlak uzmanlığımın da olması gerekmiyor. Benim iyi yapabildiğim bir şey olduğuna inanıyorum; ben 0’dan 1’e getiren adamım! Bir fikri alıp hayata geçirme konusunda iyi olduğumu düşünüyorum, 1’e geldikten sonra da büyütmek kısmı devreye giriyor. Ve bunu uluslararası yapabiliyorum.
Evtiko da Markafoni’ye benzer bir model. Türkiye’de kuruldu ve yurt dışına açıldı. İstanbul en büyük gayrimenkul pazarı Avrupa’da. Fikir nereden geldi derseniz… Amerika’daki Opendoor adlı bir örneğinden esinlendim. Evtiko bunu dünyada ikinci yapan oldu. Benim hedefim İstanbul dahil, Avrupa’nın 10 şehrine yayılmak. Şu anda 3 şehirdeyiz. Madrid, Milano ve İstanbul var. 6 ayda bir yeni şehir ekliyoruz. Dördüncü Barcelona olacak. Ben aslında alan değiştirmedim. Ben 10 sene önce olduğum yerdeyim, girişimciyim. Bir yerden sonra yetenekler gelişiyor.
İyi bir girişimci iyi bir yönetici olur mu?
Bu büyük bir soru işareti. Olmaz diye bir şey yok. Yeterince örnek de var. Amazon CEO’su Jefi Bezos gayet stratejik konulara bakıyor. Richard Branson da çok stratejik konulara bakıyor. Elon Musk da strateji tarafına bakıyor ama operasyona girmiyor. Ben biraz o kafadayım. Bu şirkete alman herkes beni görecek, benimle konuşmuş olacak, ben buna önem veriyorum, kültür öyle oluşuyor.
Evtiko için ne kadar bir yatırım yaptınız?
Gayrimenkulün kendisinin yüksek hacimli bir sektör olmasından dolayı yüksek bir yatırım yaptık diyebilirim. Kurulurken 8.5 milyon dolar öz sermayeyle başladık. Bu sadece İstanbul içindi. Sonra buna 20 milyon dolar daha ek finansman eklendi. Şu an bu şirkete giren toplam yatırım, öz sermaye ve diğer finansman kaynaklan 28.5 milyon dolar civarında. Bunun gitmesi gereken yer çok daha fazlası. Bu işin finansmanını yapmak operasyonunu yapmak kadar önemli. Altyapı, yazılım ve fikir kısmı da bize ait. İş ortaklarımız da var ayrıca. Bunu İspanya kullanıyor. İtalya da kullanacak. Sadece değerlendirme konusunda bizim bir tane ortak olduğumuz şirket var, Endeksa. Velilerimizin bir bölümünü oradan çekiyoruz.
Şu an Türkiye piyasasında herhalde bir rakibiniz yok…
Türkiye’de yok. Madrid’de de yok. Milano’da var. Bu pazar çok büyük. Milyarlarla ifade edilen bir pazardan bahsediyoruz. Şu an pasta çok büyük. Kafa kafaya fiyatların verildiği bir noktada değiliz. Yurt dışında bu sistem ‘prop tech’ olarak adlandırılıyor. 2019’da Avrupa’daki tüm büyük konferanslarda prop tech bir konu başlığı olmaya başlayacak. Dünyadaki en büyük yatırım alanı gayrimenkul. Seri ilan sitelerinin gelişmeleri hep olmuş. Opendoor modeliyle gayet değiştirici bir bakış açısı geldi sektöre.
İstanbul’dan sonra neden Ankara ya da İzmir gibi Türkiye’den başka bir şehir tercih etmediniz?
Bir iş yaparken bulunduğunuz ülkenin riskini paylaşıyorsunuz. Eğer faizler yüksekse ki, ülkemizde çok yüksek, ekonomik durum iyi veya kötüyse, hangi şehirde olduğunuz fark etmiyor. Bir şirket sahibi bakış açısından yaklaştığınızda riski dağıtmanız lazım. O sebeple benim için Madrid’e gitmemdeki risk, İstanbul ve Ankara’nın toplamından çok daha düşük. Yarın Madrid’in durumu çok kötü olabilir, Milano iyi olabilir. Brüksel iyi olabilir. Makro ekonomik risklere karşı alabileceğiniz tek önlem sepetinizdeki yumurtaların farklı olmasını sağlamak. Onun için Evtiko’nun ikinci yatırımı için Madrid’i seçtim. Ankara ve İzmir aynı yumurta şu anda. Risk yönetimi açısından doğru bir bakış açısı olmuyor.
Bundan sonraki süreçte de hep Avrupa ülkeleri ile mi ilgileneceksiniz?
İlgilendiğim ülkelerin hepsi Avrupa Birliği ülkeleri. Hatta Euro Zone olarak bakmak lazım. Türkiye’de bir kur riski var. Şimdi Avrupa Birliği’nde Euro kazanıp Euro harcadığınızda bir kur riski ortadan kalkıyor. Ben 300 bin dolara ev alıyorsam ondan sonra evi 350 bin dolara satıyorsam, dolar o zaman yükseldiyse dolar bazında hiç kâr elde etmemiş de olabiliyorum. Euro Zone’da böyle bir şey söz konusu değil.
Türkiye pazarında hangi noktadasınız? Bir sektör değerlendirmesi yapabilir misiniz?
Türkiye’deki en büyük sektör gayrimenkul. Hükümetin de gayet önem verdiği bir sektör. İnşaat olarak baktığınızda 240 bin daire satılıyor İstanbul’da. Londra’da da 130 bin. Arada inanılmaz bir fark var. Türkiye’de inşaat sektöründe konut tarafında fiyat düşüşü var. Son 18 ayda fiyat düşüşleri yüzde 10 ila 20 arasında gerçekleşti. Bunu kimse kabullenmek istemiyor. Entelektüel olarak hepimiz bunun farkındayız. Fakat olay kendi evinize geldiğinde diyorsunuz ki, bu evin değeri 350 bin TL. Neden? Çünkü komşu geçen sene 350 bine sattı diyorsunuz. Geçen sene başka bir seneydi bu sene başka bir sene. Bir fiyat düşüşü var.
İkincisi faizlerin yüksekliği gayrimenkul sektörünü öldürüyor. 0,98’den en düşük mortgage faizinden aylık hesaplasak, bileşik faizi bunun yüzde 13-14’e geliyor. 500 bin TL’lik bir ev aldığınızı düşünün ki bu gayet ortalama bir rakam İstanbul için. 500 bin TL’lik ev aldığınızda yüzde 13’ten 60 bin TL faiz ödemeniz lazım. Ayda 5 bin TL. Ayda sadece faize 5 bin TL verebilecek kaç insan var Türkiye’de? Yüzde 3 ya da 5 diyelim. İspanya’da yıllık mortgage faizi 1,8. Yani siz 500 bin Euro’luk ev aldığınızda 10 bin Euro’dan daha az ödüyorsunuz. 8 bin Euro ödüyorsunuz. Yani ayda 600 Euro’ya denk geliyor.
Üçüncüsü Türkiye’de gayrimenkul sektörü kayıt tarafında verimsiz. Yani herkes tapu harcını düşük tutmak için ya da 5 sene vergi dönemindeki ve ödemesi gereken vergiyi düşük tutmak için belediyedeki rayiç bedellerini düşük bildiriyor. E böyle olduğunda devlet tarafı da bu işlemlerden vergi alamıyor. Bunun yurt dışında değişik çözümleri var.
Barcelona’da ne zaman başlayacaksınız?
Ocak ayında başlayacağız, faaliyete ise Şubat gibi geçeriz, 2020 yılına kadar girmek istediğimiz 10 şehri belirledik. Bir sonraki duraklarımız Brüksel, Amsterdam, Lizbon, Kopenhag ve Berlin olacak. Sonra Roma eklenecek.
E-ticaretin bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta bağımsızlar geliyor, sonra girişimciler geliyor. Her şeyin bir evresi var ve sonrasında her köşe başları tutuluyor. Değişik alt kırılım var. Elektronik eşya var, sadece ayakkabı satan var, hediye eşyası satan var, kendisi üretip satan var. Hepsinin başlangıcı girişimciler. Sonra girişimcilerin bir bölümü batıyor, bir bölümü satıyor, bir bölümü de devam ediyor. Sonra büyük şirketler burada iş varmış diyor. Onlar daha yavaş hareket ediyor. Daha geç giriyorlar pazarlara. Asıl pazarı büyüten de o büyük şirketlerin yatırımları.
Fenerbahçe’nin e-spor takımının başkanlığını yapıyorsunuz. Ne gibi çalışmalarınız var? League of Legends’taki şampiyonluktan sonra hazırlıklarınız ne yönde devam ediyor?
2016 yılında biz e-spor takımını kurduk. Bunu kuran da 1907 Fenerbahçe Derneği. Bunu neden dernek kuruyor? Derneğin öyle bir geçmişi var. Fenerium’u da kurmuşlar, kulübe aktarmışlar. Erkek basketbol takımına destek vermişler sonra kulübe aktarmışlar. Dernekle Fenerbahçe arasında da bir sözleşme var. Fenerbahçe ismini kullanabiliyoruz. Kâr kalırsa da kulübe veriyoruz. 2017 yılının Ocak ayında biz ilk kış sezonumuzu oynadık. Orada yarı finalde elendik.
Yaz sezonu daha önemli çünkü yaz sezonunda kazanan Dünya Kupası’na gitmeye hak kazanıyor. Türkiye büyük finali yaz sezonunun finali oluyor. Orada kazandık finali. Sonra Dünya Kupası’na gittik ve son 16’ya kaldık.
Son 16’ya kaldığımızda maçlarımızı canlı olarak YouTube ve Twitch üzerinden 52 milyon kişi izliyordu. Yani çubuklu formayı 52 milyon kişi aynı anda seyretti. Bu dünyada televizyon yok. Bunların büyük bir bölümü Güneydoğu Asya’dan geliyor. Kore, Çin, Tayvan gibi yerlerde bu olay çok daha büyük.
Bugün gençlerin sporu ama aynı zamanda geleceğin sporu. Çünkü oynayan kitle 14-24 yaş ağırlıklı. Futbol ve basketboldan sonra en çok izlenen spor dalı. Profesyonel ligler var, bizim amacımız da gençlerin sahiplendiği bir alanda Fenerbahçe’yi kullandırmak. Biz profesyonel olarak düzenlenen e-spor turnuvalarında bir takım sahibi olmak istiyoruz. Bugün 3 takımımız var. Belki bu sene 4 takım olacak. Önümüzdeki sene 6-7 düşünüyoruz. Ve dünyada en çok e-spor takımına sahip spor kulübü olmak istiyoruz. Eğer Fenerbahçe bir gün Çin’de forma satacaksa bu futbolla değil e-sporla olacak.
İkincisi ben 15 yaşındayken benim için Fenerbahçe’nin futbol maçı en önemli hafta sonu aktivitesiydi. Buradaysam hep gitmeye çalışırdım. 6 saat kuyruğa girdiğimi hatırlıyorum. Bugün böyle bir şey yok. Bugün 15 yaşındakilerin büyük bir çoğunluğu futbol maçına gideyim diye yanıp tutuşmuyor. Bunların büyük bölümü e-sporla uğraşıyor.
Ben şuna da inanıyorum, e-sporda olmayan bir spor kulübü, 15 sene sonra bir spor kulübü olmaktan çıkacak. Şu an istediğimiz noktadayız.
Türkiye’de e-sporun nasıl bir ekonomisi var?
Bahçeşehir, Doğuş ve Koç Üniversitesi’nde e-spor ile ilgili dersler verilmeye başladı. 30 sene önce basketbol için nasıl burs veriliyorsa üniversitelerde, şimdi de e-sporun dönemi başlıyor. Daha e-sporun ekonomisi oluşmadı. Menajerlik hizmeti veren bir şirket var. E-spor hukukuyla ilgilenen 4 ya da 5 avukat var. E-spora özel ajans hizmetleri veren belki 2 tane ajans var. Her hafta sonu tek bir maça 200-300 bin kişinin baktığı bir sektörden bahsediyoruz.
Bu oyunun bir de sahibi var. Futbolun ya da basketbolun sahibi yok. Federasyon çok daha fazla sahipleniyor. League of Legends, Riot Gam es’e ait. Wolfteam, NetMarble’a ait. 2 sene içinde bugünkünün 10 katı bir büyüme olacak. Oyun şirketlerini yüzlerce milyonluk bir pazar olarak görüyorum.
Bu alana da bir yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?
Flank diye bir e-spor aplikasyonu var. 2018 yılında bu alanda yaptığım tek yatırım Flank. Gayet yüksek indirim oranları var. Orayı maç sonuçlanın, haberlerini, o dünyada olan bitenleri öğrenmek için bir medya gibi düşünün. Şimdilik tek yatırımım bu.
Bir de Girişimcilik Vakfı tarafı var. Burada hangi projelere odaklanmış durumdasınız?
Girişimcilik Vakfi’nın dördüncü senesi oldu. Vakıf geçen sene 94 bin başvuru aldı. Bu sene 130-150 bin arası bekliyoruz. Dönem Haziran’da kapanıyor. Sanırım üniversite okuyan gençlerin en çok girmek istediği yapı ve en zor girilen yapı. Her sene 80-100 kişi alıyoruz. Yarısı kadın yansı erkek oluyor.
Bizim ana projemiz girişimcilik kültürünü Türkiye’de geliştirmek. Bunu yaparken çocukları oraları görsünler diye yurt dışına götürüyoruz. Buradaki yabancı girişimcilerle buluşturuyoruz. Türkiye’deki başarılı girişimcilerle buluşturuyoruz. Gülden Yılmaz geldi, GittiGidiyor’un kurucuları geldi. Yurt dışındım Richard Branson da geldi. Onlar kapalı kapılar arkasında gayet detaylı bir anlatım yapıyorlar.
Şimdi en büyük projemiz bir Android Akademi. Türkiye’de 7 bin 800 tane mezun veriliyor bilgisayar mühendisliği alanında. Teknoloji önemli. Bunun için de programcılara ihtiyaç var. Android Akademi kurup 2 sömestrlik bir eğitimle her sene 780 mezun burslu okutmak gibi bir planımız var. Türkiye’nin en azından mobil taraftaki programcı kapasitesini yüzde 10 yükseltmiş oluyoruz. Girişimciliğe de bir yararı olduğundan şu an ve önümüzdeki yıl için en büyük projemiz bu.
Gençlerdeki girişimcilik ruhunu nasıl görüyorsunuz?
Çok yüksek.
Girişimcilik nasıl yayılıyor?
Bir şekilde örneklerin çıkması lazım. Amerika’da ve Avrupa’da başarılı girişimciler çıkıyor. Türkiye’de de çıkıyor. Gençler bir şekilde onların hayata bakışlarını beğeniyorlar. Ve gençlerin bir bölümü dünyanın o tarafında olmak istiyor. Kimse için çalışmak istemiyor, kendi işinin sahibi olmak istiyor. Paylaşarak büyümek istiyor.
Belirli yapılarda özgür hareket etmek istiyor. Girişimcilik aslında bu. Kendi işimi kurayım, 3 bin TL kazanayım diyen benim gözümde girişimci değil. Onlar diğer boyuta prim verenler. Bu Türkiye’de gayet yükselen bir trend.
Size şöyle bir hikaye anlatayım; bundan 10 sene önce Türkiye’deki girişimciler kartvizitlerini verdiklerinde size, o kartvizitlerde managing partner yazardı. Yönetici ortak gibi unvanlar kullanırlardı. Kurucu ya da kurucu ortak gibi kelimeler geçmezdi. 2011 ve 2012 yıllarında girişimcilik trend olmaya başladı. Gittikçe de kuvvetlendi.
Türkiye bence girişimcilik kültüründe halen çok daha geriden geliyor. Onun için vakfın amacı da Türkiye’deki girişimcilik kültürünü yaymak. Çok somut olarak biz annelerimizden genelde öğretmen ol, doktor ol ya da avukat ol gibi değerlerle büyütülüyoruz.
Üniversite okuyan insanların şunu da bilmesini istiyoruz. Girişimcilik diye bir yol var. İsteyen bugün gidebilir isteyen 10 sene sonra gidebilir. İsteyen arkadaşlarıyla birşey yapabilir. Yeter ki bilin, kararı siz verin.
Girişimci olmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler?
En önemli tavsiye, derdinizi anlatamıyorsanız girişimci olmayın. Girişimcilik bir proje ve bir fikirle alakalı. Fikirlerin değeri yok ama fikri ben size anlattığımda bu işe ilgi gösteriyorsanız veya çok iyi fikirmiş, anladım diyebiliyorsanız, bu fikirde bir umut var demek. Fakat bir fikriniz varsa, derdinizi anlatamıyorsanız, insanlar bir şekilde ilgi göstermiyorsa muhtemelen girişimcilik çok da size göre birşey değil.
Kariyerinizdeki en önemli dönüm noktası neydi?
Bence Markafoni. Benim hayatımı değiştiren, öncesi kurumsal hayat, sonrası girişimcilik. Markafoni sayesinde tamamıyla başka kapıların açılmasıyla düşünce yapım çok değişti. Girişimcilik Vakfı’nın Markafoni’den sonra kurulmuş olması, Evtiko’nun kurulmuş olması önemli. Markafoni’yi kurduktan sonra toplam 20 şirket daha kurduk.
İş hayatında nasıl bir lider olmaya özen gösteriyorsunuz?
Ben paylaşımcıyım. Benim özel odam yoktur. Herkesle aynı masada otururum. Benim lisanım yumuşaktır. Babamın diplomat olması bana yumuşak bir lisan katmıştır. Ama inanın, kafamın içi hiç öyle değildir. Karar veririm ve pozisyon almayı çok benimsemiş biriyim. Benle bir toplantı yaptığınızda o toplantıdan kararsız çıkmazsınız. Yanlış karar olsa bile bir kararla çıkarsınız. Ben çok aksiyon odaklı biriyim. Ben hızlı karar vermenin faydalarının zararından daha çok olduğuna inanıyorum. Yanlış kararsa da iki hafta sonra yine bir kararla doğru yola geçebileceğime inanıyorum.
Yoğun iş temponuz içinde hobilerinize ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
İş yaşam dengesi bence tamamen deli saçması. Ben böyle bir şeye inanmıyorum. Sevdiğiniz işi yapıyorsanız zaten mutlusunuzdur diye düşünüyorum. Onun için benim çalışma saatlerim gayet düzensiz oluyor. Zamanımın ana bölümünü beraber çalıştığım insanlarla geçiriyorum. Ben çoğu e-mailimi gece çocuklar yattıktan sonra okuyorum. Kısa uyuyan biriyim. Erken kalkarım. Hayatımda spor var. Yazın koşu, kışın kickboxing yaparım.
Gezmeyi çok severim. 65 ülkeye gittim. Lisan konusunda iyiyimdir, 5 lisan konuşuyorum. Artı Latince’de biliyorum. Uçmaya seviyorum. Benim telefonumun çalışmadığı, kimsenin ulaşamadığı bir an. Yanımda oturan kimseyle hiçbir zaman konuşmam. Dünyanın en somurtkan insanıyım o an. Kulaklıklı tiplerdenim. Sağıma soluma bakmam. O saatler benim saatlerim. Kitap okuyorum, yazılarımı yazıyorum.
Duygu Sayıner – Cengiz Dikbaş – Platin
Evtiko’nun kurucusu Sina Afra: Ben sıfırı bire getiren adamım