İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

İnşaat sektörü zorda

İnşaat sektörü, lokomoltif ve sünger sektördür” denir. Bu söylem bugün sektördeki olumsuz gelişmelere karşın yine de geçerliliğini koruyor. Lokomotif sektördür…
Çünkü ana sektör olması niteliğiyle kendisine üretim yapan pek çok alt sektörü diri tutar.

Şöyle ki: İnşaat makinelerinden, tesisat gereçlerinden, inşaata giren bütün malzemelerin, çimentodan seramiğe, ahşap parkeye kadar tümünün sürükleyici gücüdür. Yapı sektörü bütün bu alt sektörlerin canlı tutulmasıyla işsizliği emerek de “sünger sektör” niteliğini kazanır.

Niçin böyle oldu?

Piyasa koşulları, bütün sektörlerde olduğu gibi inşaat sektöründe de geçerlidir. Bir süreden beri ülkemiz ekonomisi için büyüme motoru olarak seçilmiş olan, “inşaat yoluyla büyüme” denemesi başarısızlığa uğramıştır. İnşaat sektörü zor günler geçirmekte.

Niçin böyle oldu?

Ekonomistler seçilen modelin yanlışlığını, ülke kalkınmasının inşaata dayandırılarak sürdürülmesinin olanaksızlığını daha başlangıçta açık seçik belirtmişlerdi. Ülke çapında öncelikle ekonomik, sosyal ve fiziksel alanda stratejik planlamaya ihtiyacımız var.

“Planlamak”, geleceği tasarlamaktır

Nüfusun ve ekonomik üretimin ülke çapında dağılımının ve yerleşmesinin bir plan sistemine uygun olarak belirlenmesi gerekir. Aksi halde gidiş, liberalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülüne ayak uydurur. İşte bugün yaşadıklarımız da bu anlayışın sonuçlandır. Bugün karşılaştığımız ciddi sorunlar genelde, birçok alandaki plansız gidişin doğurduğu sonuçlardır.

Plansız kentleşme Kentsel planlama ve kentsel tasarım boyutunun ihmaliyle de karşımıza şunlar çıktı:

  1. Başıboş, plansız kentleşme,
  2. Büyük kentlerde nüfus patlaması,
  3. Bütüncül planlama yerine parsel bazında plan değişiklikleri ile yoğun ve yüksek yapılaşma,
  4. Kişiye özel plan değişiklikleri,
  5. Arsanın imar haklarıyla artan değerinin tümünün arsa sahibine ya da girişimciye kalması nedeniyle arsa yağması,

Sonuç olarak, arsa spekülasyonu yoluyla, çevre, tarih, kültür, mimarlık değerlerinin ve yeşilin yok edilmesi.

Üretilmeyen tek şey toprak

“Dünyada üretilmeyen tek şey topraktır” denir. Bizde sıkça yapılan plan değişiklikleri sonucunda elde edilen yeni imar hakları ve artırılan inşaat alanlarıyla bir bakıma sanki toprak da üretilmiş olmaktadır. Ne var ki bu uygulamayla kentler kimlik, ölçek ve yaşam kalitesi kaybına uğramaktadır. Bunun halk dilindeki özlü anlatımı “çarpık kentleşme”dir.

Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme dönüştü

Bütün bu olumsuz gelişmelerden meslek insanları olarak en çok etkilenenler, bu ülkenin mimarlarıdır. Çarpık kentleşmeden en çok onlar yakındıkları halde ilk suçlananlar onlar olmaktadır. Aslında gerçek sorumlular, yerel ve merkezi yöneticilerdir. Yine, ödünlere dayalı anlayışla sürdürülen kentsel dönüşüm, yapılan tutarsız plan değişiklikleriyle rantsal dönüşüme dönüşmüştür. Sonuçta, konut arzı, konut talebini ve alım gücünü çok aşmış, o nedenle biriken stoklar, sektörde konkordatoları ve iflasları körüklemiştir.

Konutlarının yapımını bekleyen pek çok hak sahibi de mağdur durumdadır. Yetki karmaşası Planlama konusunda şu anda önemli bir sorun da kamu kurumlar arasındaki yetki karmaşasından kaynaklanmaktadır: Belediyelerin yanı sıra çeşitli bakanlıklar, TOKI, OİB, Milli Emlak vb. pek çok kurum plan ve plan değişikliği yapma konusunda yetki sahibidir.

Aslında, planlama ve karmaşa birbirine ters düşen kavramlardır. Sonuç, kent kimliğine, ölçeğine aykırı, garip uygulamalar olmaktadır. Ekonomik çıkmazda bir başka etken de iktidarın çok iddialı, ancak doğruluğu çok tartışılır yol, köprü, tünel, kanal, havalimanı ve şehir hastaneleri gibi mega (!) projeleri olarak öne çıkmaktadır. Bunlardaki tutarsızlıkların, ölçek ekonomisi türünden yanlış yatırım ve finansman modelleriyle ekonomiyi çıkmaza sürüklediği de yaşanan örneklerle görülmektedir.

Doğan Hasol/Dr. Y. Müh. Mimar-Cumhuriyet

SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İnşaat sektörü zorda