Aremas Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Arslan tarafından kaleme alınan; ekonomi, mekansal ihtiyaçlar, gayrimenkul ve piyasa psikolojisine ilişkin değerlendirme şöyle:
Tüm dünyayı etkisi altına Koronavirüs hayatımızın ne yazık ki 1 numaralı gündemi oldu. 3 ay öncesinde ekonomide, sosyal hayatta, dış ilişkilerde yaşadığımız gündemlerin hiçbirini artık konuşmadığımız bir süreçteyiz.
Bu durum, konut sektörü için de maalesef geçerli. Çoğu konut projesinin satış ofisi ya kapalı ya da minimum personelle – kısıtlı saatler arasında kapalı olmamak için açık. Bu durum ne kadar önemli derseniz; hayatta hiçbir şey sağlımızdan daha önemli değildir.
Gayrimenkul sektörü olarak 2020 yılına da hiç fena başlamamıştık. Özellikle iç piyasada son birkaç yıldır ertelenen talep, faizlerdeki düşüşle birlikte, yavaş yavaş karşılık bulmaya başlamıştı. Yabancılara satışın olduğu bölgelerde de, pasaport etkisiyle, başta İran, Irak, Pakistan, Afganistan, Filistin gibi ülkelerden artan bir talep oluşmaya başlamıştı. Koronavirüs salgını öncesinde Çin talebi de oldukça yoğundu.
Oransal olarak bakıldığında da, virüs faktörünün 2020 yılına etkisini rahatlıkla görebiliyoruz. Ocak ve Şubat aylarında, bir önceki yılın aynı aylarına oranla %50’nin üzerinde artış gösteren konut satışları (Ocak 2020 %55,8; Şubat 2020 %51,4), Mart ayında sadece %3,4’lük bir artışta kalmıştır. Bunu 1. el konut satışları şeklinde karşılaştırdığımızda ise maalesef daha acı bir gerçek ortaya çıkıyor. Ocak ve Şubat aylarında ortalama %16 artış gösteren 1. el konut satışları, Korona’yı sıkı bir şekilde yaşamaya başladığımız Mart ayında ise bir önceki yılın aynı ayına göre %22,8 oranında azalmıştır.
Bu arada, Koronavirüs’ü hayatında 2. plana atmayı başarmış olan Çinliler, online kanallarla da olsa, yavaş yavaş tekrar projelere gelip satın alma yapmaya da başladılar. Özellikle, Türkiye uçuşlarının açılmasıyla birlikte, yani Haziran ayı ve sonrasında Çin ve İran başta olmak üzere, pasaport amaçlı konut alma hareketi tekrar başlayacaktır.
Koronavirüs’ün ülkemize ilk geldiği andan itibaren sektörel etkisini değerlendirdiğimde, Haziran’a kadar hayatımızdan çıkması durumunda bunun aynı anda hem travmatik hem de ekonomik etkisinin gücünü yitirmesinin 2020 sonunu bulacağını tahmin ediyorum.
Bu karantina süreci biter bitmez hepimizin sokaklara çıkacağını, ama hemen kucaklaşacağımızı sanmıyorum. Bir süre kalabalık ortamlara girmekten de çekineceğiz gibi görünüyor. Bu dönemde gelirini kaybedenlerin, bu kayıpları hemen telafi etmesi de pek mümkün görünmüyor. Ayrıca, en azından 1-2 yıl Avrupa’ya seyahate gideceğimizi de pek düşünmüyorum.
Çoğumuzun günde sadece birkaç saatini geçirdiği ve bir otel gibi kullandığı mekanlar, artık 24 saat mecburi yaşam yerimiz haline geldi. Evdeki mutfağın büyüklüğünün, banyo sayısının önemini, derin bir nefes alabilmek için geniş bir balkonun veya bahçenin ne demek olduğunu yeni yeni fark ediyoruz. Çoğumuzun sadece ismini bildiği “homeoffice” kavramı, belki de ilk defa hayatımızın gerçeği haline geldi ve “çalışma odası” veya “çok amaçlı oda” kavramının da önemini yeni gördük. Yeni ofis düzeni, çalışma yaşamımızı da bundan sonra etkileyecek.
Bu travmadan kurtulur kurtulmaz ve ekonomik stabilitemizi sağladığımız anda, böyle bir evde yaşamanın arayışına başlayacağımıza neredeyse eminim. Bu arada, her zamanki gibi, herkes elinde olmayanın peşinde koşacak; apartmanda yaşayan bahçeli bir ev, herkesten izole yaşayan cadde üzerinde bir ev, caddede yaşayan daha sakin bir evin hayalini kuracak. Neredeyse kesin olan, herkes – bütçesi oranında ve mevcut evine göre – olabildiğince ferah mekanlarda yaşamak isteyecek.
Yeni dönemde; “Dünyada mekan Ahirette iman” söylemimiz, “Dünyada daha ferah ve dışarıya açılan bir mekan” şeklinde değişecek gibi görünüyor. Bu dönemde, ilk defa, tüm insanlar – kendi ve/veya sevdiklerinin hayatları dahil maddi- manevi elindekileri kaybetme korkusunu da yaşar oldu.
Bu durum, ekonomik özgürlüğü devam eden pek çok ailede, lokasyonel olarak, Bodrum, Çeşme, Ayvalık gibi tatil bölgelerinden ev sahibi olma veya büyük şehirlere yakın ama nüfus yoğunluğunun daha az olduğu ilçe/kasaba/köylerden ikincil el sahibi olma isteğini de artıracak gibi görünüyor.
İşin karakomik kısmına gelince; bu dönemin sonunda doğum ve boşanma patlamasını birlikte yaşayacağız muhtemelen. Her ikisi de, yeni bir ev ihtiyacı demektir.
Özetle; 2020 yılını atlatabilme başarısını gösteren tüm gayrimenkul sektörü temsilcilerini, yeni bir kriz yaşamazsak, güzel bir 2021 yılı bekliyor.
Unutmayalım; zaman evde kalma, sağlıklı kalma ve geleceğe yönelik sağlam planlar yapma zamanı…
Vedat Arslan: Mekansal ihtiyaçlar değişecek