İstanbul 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

12. Gayrimenkulde Liderler Zirvesi sektöre neşter attı!

Management Plus Danışmanlık Eğitim tarafından bu yıl 12.’si düzenlenen “Gayrimenkulde Liderler Zirvesi” 28 Kasım 2024’de 295 kişinin katılımıyla Radisson Collection Vadi İstanbul Otelde gerçekleştirildi.

Açılış konuşmasını Gayrimenkulde Liderler Zirvesi Başkanı ve Management Plus CEO’su Dr. Haldun ERSEN’ in yaptığı zirvenin, ana moderatörlüğünü Lara Kırmusaoğlu yaptı.

Sponsorlar önemli

Zirvenin ana sponsorları; Emlak Konut GYO, Quvars Invest, MHR GYO, Fuzul ve Siltaş Yapı olurken platin sponsorlukları Şua İnşaat, Gayrimenkul Hukuku Enstitüsü ve Quıck Sigorta yüklendi.

Zirvenin, altın sponsorları Adrespatent, Natura ve Birlikte Arsa oldu. Yaka kartı sponsoru ise Makro Gayrimenkul Değerleme olarak öne çıktı. Sektörel STK’lar KENTSEV, GYODER, İNDER, ÇEDBİK, GAPAS, LİDEBİR ve TÜGEM olarak sıralandı. Sektörel bilgi sponsorluğunu da REIDIN yerine getirdi.

Zirvenin duyurulmasında önemli bir misyon üstlenen iletişim sponsorları ise emlaknews.com.tr, emlakdream.com, baretdergisi.com, insaatyatirimdergisi.com ve emlakhaberajansi.com oldu.

İlgi her zamanki gibi yoğundu

İnşaat ve gayrimenkul ve sektöründen önemli konuşmacıların katıldığı zirveye, her yıl olduğu gibi yoğun bir katılım oldu. Ana teması “Konuta Erişilebilirlik” olarak belirlenen zirve, açılış oturumu, 3 ana oturum ve kapanış oturumdan oluştu. Gayrimenkul sektörüne katkı sağlayan profesyonellerin ödülleri de sahiplerini buldu. Genel müdür ödülünü TSKB Gayrimenkul Değerleme Genel Müdürü Makbule Yönel Maya, en iyi yayın editörü ödülünü emsal.com Yayın Editörü Gülay Odabaşı ve dijital yayıncılıkta baretdergisi.com’un kurucusu Çiğdem Men aldı.

Zirvenin akışı

Açılış oturumu

Gayrimenkule erişim açısından güncel sorunlar ve STK’ların çözüm önerileri” adlı açılış oturumu DAP Yapı CEO’su Zafer Baysal’ın oturum başkanlığında gerçekleşti. GYODER Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği Başkanı Neşecan Çekici, İNDER Başkanı Engin Keçeli, GAPAS YKB İsmail Özcan, Gayrimenkul Hukuku Enstitüsü Başkanı Dr. Av. Ali Yüksel, İTO Gayrimenkul Hizmetleri Komitesi Başkanı Hakan Akdoğan, Türkiye Sigorta Birliği Başkan Yardımcısı Ahmet Yaşar adına Quıck Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Soner Tekbaş konuşmacı olarak iştirak etti.

“Erişebilir gayrimenkulde inovatif çözümler” adlı özel oturumda ise Fuzul Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Faruk Akbal keynote speaker oldu.

1. Oturum

Gayrimenkule erişimde üretilen alternatif çözümler ve yaklaşımlar” adlı birinci oturumun başkanlığını İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Hepşen üstlendi. Siltaş Yapı Genel Koordinatörü Fisun Kapki, Makro Gayrimenkul Değerleme Genel Müdürü Ayşe Evcin ve Birlikte Arsa Genel Müdürü Sinem Yedikardaşlar da konuşmacı olarak yer aldı.

2. Oturum

Gayrimenkule Erişimde Proje GYF’lerin Önemi” adlı ikinci ana oturumun yöneticiliğini ID Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Işıl Dinçer yaptı. Natura Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Rahvalı, MHR GYO Genel Müdürü Nurkan Kaçmaz, Gayrimenkul Yatırım Fonları ve Teknoloji Geliştirme Merkezi Kurucusu Mehmet Akif Çelenk’te konuşmacı oldu.

3. Oturum

Gayrimenkule Erişimde Alternatif Finansman Modelleri” adlı üçüncü ana oturumun başkanı Ekotürk TV Yapısal Parite Program Yapımcısı Kıvanç İlhan oldu. Fuzulev Genel Müdürü Sait Aytaç, Katılım Evim Genel Müdürü Ahmet Özcan ve Birevim Genel Müdürü Özgür Öztürk de konuşmacı olarak fikirlerini izleyiciler ile paylaştı.

Zirvenin sonuçları ve önerilen görüşler:

• 2022 yılında inşaat ve arsa maliyetlerinin çok artması konuta erişilebilirlik açısından büyük bir sorun yaratıyor.

• Erişilebilir konutlar için alım gücüyle doğru orantılı konutlar üretilmeli. Mevcutta yükselen arsa maliyetleri ile müteahhit kârı minimize edilse bile konuta halen erişilemiyor.

• İlk evini alacaklara düşük faizle ve 30 yıllık bir ödeme planı ile konut sahibi olmalarının önünün açılması gerekiyor.

• Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve STK’lar arasında kurulacak etkin iletişim ile ulusal konut politikası belirlenmeli.

• Sosyal ve karbon salımı düşük konutlar gibi gelişmiş sistemlere odaklanılması gerektiği konut üretimi, satışı ve kiralamalarına dönük, konut piyasaları düzenleme kurulunun (KPDK) oluşturulması gerekiyor.

• Kira ödeyen ve ilk evini alacaklara taksit ödemelerini proje bittikten sonra yapmaya başlamalarının önünün açılması, vatandaşın konuta erişebilmesi için önem arz ediyor.

• Konut kredi – taksit – hane halkı gelir oranı verilerine göre İstanbul’ da Ekim ayında 100 metrekare bir ev için kullanılacak konut kredisi aylık taksitleri hane halkı net harcanabilir aylık gelirinin üzerinde çıktı.

• Konut üretimi kapsamında kentsel dönüşüme hız verilmeli.

• Kamu arazileri doğru şekilde planlanarak alt gelir grubunun konuta erişebilmesinin önü açılmalı.

• Konut krizini çözmek için sermaye piyasası enstrümanları çeşitlendirilmeli. Finansal dayanıklılığın artırılması ve piyasa belirsizliğine karşı sektörün dirençli hale getirilmesi gerekiyor. Yeşil dönüşüm de bu süreçte kritik bir rol oynuyor.

• Yeşil dönüşüm bir pazarlama stratejisi değil, temel bir çıkış yolu olarak değerlendirilmeli.

• Konut vergilerinin adil bir şekilde düzenlenmeli.

• Özellikle kentsel dönüşüm amacıyla kiralanan evler için ev sahiplerine yönelik vergi teşviklerinin artırılması gerekiyor.

• Kentsel dönüşüm projelerinde hukuki süreçler daha hızlı ilerlemeli.

• İnşaat sektöründeki firmaların mali yapıları güçlendirilmeli, öz sermaye derinlikleri artırılmalı ve daha kurumsal bir yapıya geçmeleri sağlanmalı.

• Türkiye’nin gayrimenkul sektörü, ekonomik kalkınma çarpan etkisine sahip önemli bir alan. Sektörel sorunlar bireysel çözümlerden öte kalkınma planlarına entegre edilmeli.

• Kiralık konutlara ilişkin arzın artırılması ve arazilerinin ödünç verilmesi, arsa mülkiyetinin kiralanması, kooperatifler ve tasarruf sandıkları desteklenmeli.

• Kiralık konutlar için uzun vadeli ipotek kredileri, proje finansmanı, gayrimenkule dayalı tahviller ve gayrimenkul yatırım fonları devreye alınmalı.

• Türkiye’nin konut ve ipotek bankası gibi bir yapıya ihtiyacı var. Bu yapı, uzun vadeli kredi politikalarını yönetebilecek, konut edinimini kolaylaştıracak ve stratejik bir mekanizma olarak hizmet edebilir olmalı.

• Özellikle Z kuşağı ile ilgili önemli bir değişimin gözlemleniyor. Z kuşağı, konut sahibi olmayı bir hedef olarak görmüyor. Gençlerin çoğu, dünya sorunlarına odaklanıyor ve kendilerini bir ev sahibi olmakla bağlamayı tercih etmiyor. Bu nedenle, artık konut alıcılarına ulaşmak için gençlerden çok, onların ebeveynlerini ikna edilmeli.

• Türkiye’de 85 milyonluk nüfus içinde sadece 85 bin kişi alıcı olarak nitelendirilebiliyor. Bu durum, finansal enstrümanların eksikliği, faiz oranlarının yüksekliği ve enflasyon gibi makroekonomik nedenlerle daha da derinleşiyor. Ancak bu sorunların çözümü devlet politikaları ile mümkün olduğundan sektör temsilcileri olarak daha çok fizibiliteye odaklanılması gerekiyor.

• TÜİK’in yayımladığı son verilere göre, 2024 yılının üçüncü çeyreğinde toplam 24 milyon metrekare inşaat izni verilmiş. Bunun 17 milyon metrekaresi konut, 7 milyon metrekaresi ise karma kullanım alanlarından oluşuyor. Ancak bu projelerin tamamlanması en az iki yıl sürecek. Türkiye’de yıllık 700 bin konut açığı olduğu belirtiliyor. Buna karşılık yıllık üretim 500 bin seviyesinde seyrediyor.

• Konut üretim modellerinin yeniden değerlendirmesi gerekiyor.

• Geleneksel yöntemlerle 24 ayda tamamlanan projeler yerine, daha hızlı ve daha dayanıklı üretim modellerine yönelmek gerekiyor.

• Prefabrik konutlar veya depreme dayanıklı fabrikasyon yapılar gibi alternatifler üzerinde çalışmak, sektörün öncelikli hedeflerinden biri olmalı.

• Kamu – özel işbirlikleri ve finansman enstrümanlarının çeşitlendirilmesi gerekiyor.

• Konut sektöründeki mevcut açıkları kapatmak için, tüketici ihtiyaçlarına odaklanan ve uzun vadeli stratejilere dayalı bir yaklaşım benimsenmesi gerekiyor.

• Her projede % 10 – 15 oranında sosyal konut üretilmesi mecburi olmalı.

• Özellikle GYO gibi kuruluşların devletin alım garantisiyle uygun fiyatlı konut üretimine yönlendirilmesi gerekiyor.

• Öncelikle devletin konut ve gayrimenkul politikaları nasıl oluşturulduğu ve hangi temellere dayandığını anlamamız gerekiyor.

• Konut hakkı, kişilerin barınma ihtiyacını karşılayabilme hakkıdır. Bu, insan hakkı olarak görülür. İnsan, kendisine uygun bir barınma imkânına sahip olmalıdır. Devlet bu konuda yardımcı olmak ya da doğrudan çözüm üretmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, Birleşmiş Milletlerin 1966 tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde de açıkça belirtilmiştir.

• Türkiye’de bu anlayış, 1961 Anayasası’nın 49. maddesinde yer bulmuştu. Bu maddeye göre devlet, yoksul ve dar gelirli ailelerin sağlıklı konut ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli tedbirleri almak zorundaydı. Ancak, 1982 Anayasası ile birlikte bu durum değişti. Yeni anayasa, devletin konut sağlama zorunluluğunu mali kaynakların yeterliliği çerçevesinde ele aldı ve bu zorunluluk yumuşatıldı.

• Bugüne geldiğimizde, Türkiye’de kentleşme oranı % 85’lere ulaşmış durumda. Köylerde yaşayan nüfus giderek azalıyor. Ancak bu kentleşme, konut erişim sorununu da beraberinde getiriyor. 2012 yılında kiracılık oranı % 21 iken, bu oran bugün % 28’e çıkmış durumda. Ayrıca, başka birinin evinde oturduğu hâlde kira ödemediğini belirtenlerin oranı % 17. Yani toplamda % 42 oranında bir kiracılık ilişkisi söz konusu. Bu konut sorununun giderek daha ciddi bir hal aldığını gözler önüne seriyor.

• Hukuk mahkemelerinde açılan kira davalarındaki artış bu tabloyu destekliyor. 2015 yılında 267 bin dava açılmışken, bu sayı 2023 yılında yaklaşık 869 bine çıkmış. Özellikle kira tespit davaları, tahliye davaları ve borç nedeniyle açılan icra davaları ciddi bir artış göstermiş durumda. Bu gerçek göz ardı edilmemeli.

• 2023 yılı itibarıyla sadece kiracılık sorunları nedeniyle 175 bin dava açılmış. Bunun yanı sıra ara buluculuk sistemi devreye girdiği için 32 bin davada anlaşma sağlanmış. Eğer bu anlaşmalar olmasaydı, dava sayısı daha da artacaktı.

• Türkiye’de konut erişimi ve kiracılık sorunları giderek büyüdü. Bu durum hem bireyler hem de toplum üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Eğer bu sorunlara kalıcı olarak çözümler üretilmezse ileride daha büyük toplumsal gerginliklerin ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelecek.

• İştirak modeliyle arsaya sahip olunarak konut edinme süreci önemli bir model gibigörünüyor. Bu model, piyasa taleplerinden doğan bir zorunluluk sonucu ortaya çıktı ve geliştirilmeye açık. Yasal altyapısı güçlendirilerek düzenlemeler yapılmalı ve mağduriyetler önlenmeli. Mevcut durumda bu modelin önü açık görünüyor.

• Sosyal konut tanımı ve dezavantajlı kesimlerin belirlenmesi gerek. 1975 tarihli gecekondu kanununda bir tanım mevcut ancak yetersiz. Bu tanımlar netleştirilmeli ve devletin dezavantajlı kesimlere konut sağlama mecburiyeti getirilmeli. Bu mecburiyet kapsamında, konut üreticilerine ve arsa sahiplerine de çeşitli avantajlar sağlanmalı.

• Kentsel dönüşüm, konut üretimi için büyük bir fırsat sunuyor. Devlet bu alana yetişemiyor. Bu noktada önerimiz, her ilçede bir TOKİ modeli oluşturulması. Bugün TOKİ veya belediyeler her yere yetişemez. Kamu ortaklığı modeliyle, bireysel sermayeyi ve vatandaşların birikimlerini bir araya getirecek sistemler oluşturulmalı. İlçe bazında kaynak yaratarak dönüşüm projelerini hayata geçirilmeli.

• Konut sektörü üzerine sürekli konuşuyoruz ama bu alanda devletin yapısal eksikleri bulunuyor. Dolayısı ile bir konut konseyi kurulmalı.

• Mayıs ayı itibarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın açıkladığı konut endeksine göre, konut değerleri 2017’den 2024’e kadar 7 yılda 13 kat artış göstermiş. Bu artış, maliyetler, ekonomik koşullar ve gelir düzeyindeki değişimlerle ilişkilendirilebilir. Ancak bu durumun konut erişimini daha da zorlaştırdı.

• Özellikle genç kuşaklar artık sahip olmaktan çok, dönemsel kullanımı tercih ediyor. Paylaşım ekonomisinin hızla yaygınlaşıyor. Ofis paylaşımı, araç paylaşımı ve scooter paylaşımında bu trendin görüyoruz.

• Önümüzdeki 3 yıl içinde Türkiye’de 600 bin yeni konut açığının oluşması bekleniyor.

• Bu açığı karşılamak için büyük şehirlerin desantralize edilmesi, yani iş alanlarının daha küçük yerleşim bölgelerine taşınması gibi çözümler gündeme gelmeli. Aynı zamanda hızlı üretim yöntemlerine geçmek, daha az donatılı ama daha sağlam yapılar üretmek gerek.

• Gayrimenkul sektöründe kiralama piyasasının giderek önem kazandığını görüyoruz. Türkiye’de de bu modele daha fazla yönelmemiz gerekiyor. İşin temelinde sürekli bir ödeme sistemi ve yatırım yapılan bir sahiplik anlayışı bulunuyor. Ancak sahiplik oranlarının azalmasıyla kiracılık giderek daha önemli bir noktaya geldi.

• İngiltere’deki modele benzer bir sistemin Türkiye’de uygulanabilir.

• Medeni Kanun’da bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor. Uzun süreli kiralama yöntemleri bizim için oldukça yenilikçi ve faydalı olabilir. Bu modelde arsa ve üzerindeki yapı ayrı değerlendirilebilir. Örneğin, bir bina iki ayrı tapuya ayrılabilir; biri arsanın tapusu, diğeri üzerindeki binanın tapusu olacak şekilde. Böylece, insanlar finansal güçlerine göre ya her ikisini ya da yalnızca birini alabilir. Arsayı kiralayıp, binanın kullanım hakkını satın alma gibi bir model üzerinde çalışılması gerekiyor.

• Kamu arazilerinin satışından vazgeçip, bunları daha uzun vadeli kiralama sistemleriyle değerlendirmek gerek. Araziler bizim torunlarımıza bırakmamız gereken bir emanet olduğu ve bu nedenle, kamunun artık bu tür satışlardan vazgeçmesi gerekiyor.

• Kira sözleşmelerinin e-Devlet üzerinden yapılabilir hale gelmesi olumlu bir adım oldu. Ancak kira sigortası gibi yeni mekanizmalarla da sistem desteklenmeli. Örneğin, bir “Kira Sigortaları Kurumu” kurulabilir. Bu kurum, sigorta poliçelerinin düzenlenmesi ve tarafların haklarının korunmasını sağlayabilir. Bankalar ve sigorta kuruluşlarıda bu sistemde entegre bir şekilde çalışabilir. Kiracı ile ev sahibi arasında oluşabilecek sorunları hızlı bir şekilde çözmek için dijital platformların kullanılması büyük bir avantaj sağlayabilir.

• Kira sözleşmelerinin dijital ortamda yapılması, kira ödemelerinin yalnızca bankalar veya PTT hesapları üzerinden gerçekleşmesi ve kira sigortalarının devreye girmesi gibi düzenlemeler güveni artırır. Sistem sayesinde, tarafların haklarının korunacağı ve her iki tarafında mağduriyetinin önüne geçileceği bir altyapı oluşturulabilir.

• Ev sahiplerinin güvenlik endişelerini gidermek için hızlı müdahale mekanizmaları geliştirilmelidir. Örneğin, kira ödenmediğinde ya da kiracı mülk üzerinde zarar verdiğinde, süreç hızlı bir şekilde çözülmelidir. Bu, kurumsal yatırımcıları da teşvik edecek bir sistem olmalıdır.

• Hem kiracıların hem de ev sahiplerinin haklarının korunması sağlanarak boş duran dairelerin kiraya verilmesiyle arz sıkıntısı bir nebze hafifletilebilir. Devlet de bu sistemden vergi gelirleriyle kazanç sağlar.

• Özellikle ilan portalları tarafında çok ciddi bir sorun yaşanıyor. Bu dönemde sahte, yanıltıcı ve aldatıcı ilanların yaygın olması büyük bir problem. Kiralık bir daire bulmak ya da uygun fiyatlı bir konut almak isteyen bir vatandaş, doğru bir muhatapla buluşamadığında ciddi zararlarla karşılaşabiliyor. Hatta bu durum, vatandaşların birikimlerinin heba olmasına neden oluyor. Bu durumla sıkça karşılaşılıyor.

• En çok alınan şikâyetlerden biri, vatandaşların krediye erişim konusunda yaşadığı zorluklar. Bankalar vatandaşa  krediyi nasıl alabileceklerinden ziyade nasıl alamayacaklarını anlatıyor ve kredi vermemek için bahaneler yaratıyor. Vatandaşlar bu zorlukları aşsalar bile, bu kez yüksek faiz oranlarıyla karşılaşıyorlar. Taksitleri ödeyebilecek gelir düzeyine sahip olmadıkları için ev sahibi olmaktan iyice uzaklaşıyorlar.

• Kamu bankalarından biri yakın zamanda ortak kredi alımıyla ilgili bir ürün çıkardı. Ancak bu ürün de taksit tutarlarının ödenebilirlikten uzak olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Ayrıca, ikinci evini almak isteyenlere yönelik kredi sınırlaması da önemli bir sorun. Örneğin, kentsel dönüşüm kapsamında eski binasını yenilemek isteyen bir vatandaş, geçici olarak oturabileceği bir ikinci ev için kredi desteği alamıyor.

• Konutun bir yatırım aracı olup olmaması sürekli tartışılıyor. Ancak bu tartışmaları yaparken yatırımcıları küstürülüyor. Vatandaşlar ellerindeki birikimle yurt dışından gayrimenkul alıyor. İlk defa gayrimenkul tarafında cari açık verildi. Eğer bu kaynaklar yurt içinde kalsaydı, kredi imkanları kolaylaştırılsaydı, şu an kiralık konut stokları artmış ve bu sorunlar azalmış olabilirdi.

• Vatandaşların karşılaştığı bir diğer sorun, rayiç bedel ile gerçek bedel arasındaki uyumsuzluk. Bir ev almaya karar veren vatandaş, kredi sınırına ve vergisel problemlere takılıyor.

• Pandemi döneminde üretimde yaşanan zorluklar ve kamu bankaları eliyle yapılan düşük faizli kredi kampanyaları, mevcut konut stoklarının tükenmesine neden oldu. Bu da arz-talep dengesinin bozulmasına ve fiyat artışlarına yol açtı. Bugün, konut sahibi olmak çok zorlaştı.

• Emlak danışmanlarının tüketicilerin ihtiyaçlarını belirlemedeki önemli rolü göz ardı edilemez. Ancak, bu alandaki yasal mevzuatlar ve eğitim gereklilikleri büyük bir sorun. Yeni yönetmeliklerde lise mezuniyeti şartı, ilköğretim mezuniyetine düşürüldü. Bu, sektörde kabul edilemez bir durum. Gayrimenkul ve emlak yönetimi alanında eğitim alan öğrencilerin sektöre kazandırılması, nitelikli iş gücünün artırılması gerekiyor.

• Bu kapsamda çok ciddi bir adım atılarak elektronik ilan doğrulama sistemi hayatımıza girdi. Bundan sonraki süreçte mülk sahibi ya da birinci dereceden akrabaları sadece kendi mülklerini ilan portallarına yükleyebilecek. Eğer mülk sahibi bir emlak işletmesiyle çalışıyorsa, bu işletmenin mutlaka bir yetki belgesine sahip olması gerekuyor. Ayrıca mülk sahipliği, e-Devlet üzerinden işletmeye yetkilendirme yapılmasını zorunlu kılıyor.

• Ancak burada önemli bir unsurun atlandığı görülüyo. Sadece e-Devlet üzerinden emlak işletmesini yetkilendirmek yeterli gibi algılanıyor. Oysa bu yalnızca bir izin anlamına gelmekte ve sadece ilan verme sürecini kapsamakta. Bu nedenle taşınmaz ticareti yönetmeliğine göre mülk sahipleri ile emlak işletmeleri arasında bir yetkilendirme sözleşmesinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bakanlığımıza önerimiz, bu uygulamaların doğru şekilde yapılması ve mülk sahiplerinin daha doğru bilgilendirilmesi adına bilgilendirici kamu spotlarının hazırlanması gerekiyor.

• Kredi erişimi, mikro ölçekte önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Belki de dünya örneklerinde olduğu gibi, ülkemizde de kitlesel fonlama sisteminin önü açılmalı. Böylece belli miktarda birikimi olan yatırımcılar daha doğru bir zeminde yatırım yapabilir ve bu durum gayrimenkul sektöründeki geliştiriciler, inşaat firmaları ve proje üreticileri için destekleyici bir adım olur.

• Ülkemizde 423 bin müteahhit bulunuyor. Bu sayı, Avrupa Birliği toplamında 30.000 ve Almanya’da sadece 3.000. Bu durum hem avantaj hem de bir soru işareti. Ancak, 6.7 milyon konutun dönüşümü için yeterli müteahhit altyapısına sahibiz gibi görünüyor. Bu, aynı zamanda daha iyi konut üretimini, rekabeti ve konuta erişimin kolaylaşmasını sağlayabilir.

• Bir başka önemli gerçek ise dönüşüm için gereken bütçe. 6.7 milyon konutun dönüşümü. Ortalama 100 metrekare ve metrekare başına 1.000 dolarlık maliyetle hesaplandığında, toplamda 670 milyar dolarlık bir bütçe gerektiriyor. 70 metrekarelik bir ortalama alırsak, bu maliyet 500 milyar dolara düşebilir. Bu büyük bir bütçe ve finansman sorununun çözülmesi gerekiyor.

• Projenin yarım kalması durumunda binanın bitmesini garanti altına alan bir modele ihtiyaç var. Bu sigorta modeli, ilk olarak 16 Mart 2015 tarihinde genel şartları yayımlanarak hayata geçirildi. Ancak sigortacılar ne yapacaklarını tam olarak bilemedikleri için süreç uzun bir süre ortada kaldı. Sorun başlangıçta 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında ortaya çıktı. Sonrasında yoğun çabalar sonucunda, 23 Haziran 2024’te Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, kentsel dönüşümü de tam anlamıyla kapsayan bir bina tamamlama sigortası modeli oluşturuldu.

• Kentsel dönüşümdeki en büyük engellerden biri güven sorunu. Gayrimenkul sektöründe finansman ya da başka konular gibi birçok sorundan bahsedilebilir; ancak en büyük sorun güvendir. Evini dönüşüme sokmak isteyen kişiler müteahhide güvenmiyor, müteahhit ise kendisine bile güvenmiyor. Çünkü yakın gelecekte ne olacağını kestiremediği bir ekonomik sistem var. Arsa sahipleri, ilk fırsatta bir belediyeye yakasını kaptıracağını düşünüyor. Belediyeler de müteahhitlere güvenmiyor. Bu genel güvensizlik ortamında, bina tamamlama sigortası güven sağlayıcı bir unsur olarak ortaya çıktı.

• Üretim sayısının artmıyor olması, ihtiyacın konutlarla belli bir aşamada giderildiği, yani ötelendiği anlamına geliyor. Yani aslında bu sorun çözülmedi, sadece biraz daha ileri vadelere havale ediliyor. 2022 yılına kadar konut fiyatlarında Avrupa’da % 7 gibi bir artış olmuş. Türkiye’deki artış ise %75 üzerinde gerçekleşmiş. Avrupa ortalamalarının 10 katı seviyesinde. Peki tüm dünyada fiyatlar artarken Türkiye’de neden daha fazla? Bu konuda daha fazla bir şeyler konuşulabilir ama ne yazık ki temel bir problemimiz var; Tükettiğimiz kadar üretemiyoruz. Ne yazık ki toplum olarak tüketimimiz üretimimizden daha fazla. Hele ki nitelik olarak baktığımızda, tüketimimiz birinci kalitede iken, üretimimiz ne yazık ki üçüncü kalite. Dolayısıyla bu tüketim alışkanlığıyla beraber devam ettiğimizde, bu pahalılaşma etkisiyle beraber Türkiye, gelişmekte olan ekonomiler gibi bundan negatif yönde etkilenecektir.

• Bugün itibarıyla tasarruf finansman sektörü, 2024 yılında yaklaşık 20 milyar TL’lik bir tasarruf hacmi ile konut ve araba edinmek üzere insanlara kaynak sağlayacak bir rakama ulaşmış durumda.

• Bugün erişilebilir konut üretim ekosistemi dediğimiz mekanizma şu an belli ölçüde çalışıyor. Bu sistem, ileride güncellemeler ve testlerle daha da geliştirilecek. Bu ekosistemin temelinde arsa faktörü yatıyor. Türkiye’de hem kamu hem özel sektör hem de gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve inşaat firmaları bünyesinde ciddi bir arsa stoku bulunuyor. Fakat bu arsaların neden piyasaya sunulmadığı ya da neden erişilebilir konut üretimine yönlendirilmediği sorgulanmalı.

Bu kadar kamu arsası varken hızlıca değerlendirilmemesinin temel nedenlerinden biri finans ve sermaye piyasalarının yetersiz şekilde bu sürece entegre edilmemesi olarak öne çıkıyor.

• Dünyada sermaye piyasalarının en sevdiği ürünlerden biri gayrimenkuldür. Ancak Türkiye’de sermaye piyasaları, gayrimenkul ürünlerini yeterince benimsemiş değil. Riskten kaçınan sermaye yapıları, öngörülebilir projelere yatırım yapmayı tercih eder. Türkiye’de ise sermaye piyasalarının bu tür projelere yönelik yeterli güven ortamını bulamadığını görüyoruz. Buna rağmen biz, Türkiye’nin ilk erişilebilir gayrimenkul yatırım fonunu kurmak için çalışmalar başlattık. Bu fon, dünyada örneklerini gördüğümüz modellerden ilham alarak, belediyelerle ve kamu kurumlarıyla iş birliği içinde çalışacak bir yapı olarak tasarlandı. Böylece, hem konut ihtiyacını karşılayacak hem de finansman çözümleri sunacak bir sistem hayata geçirilecek.

• Peki, erişilebilir konut yatırım fonu kurduk diyelim. Kimler bu fona yatırım yapacak? Yatırım fonları, bireysel ve kurumsal nitelikli yatırımcılara hitap ediyor. Sigorta şirketlerinin kendi fonları var, uluslararası yatırım kuruluşları ve Avrupa fonları gibi sürdürülebilirlik üzerine çalışan kurumlar da bu fonlara yatırım yapabilir. Örneğin, Norveç Varlık Fonu veya IBR gibi fonlar karbon ayak izi, yeşil enerji gibi kriterlere dikkat ederek Türkiye’deki gayrimenkul odaklı bir yatırım fonuna dahil olabilirler. Ancak bu, güven unsurunun sağlanması ve ileriye dönük öngörülebilirlik olduğunda mümkün olabilecek.

• Türkiye’de arsalar genellikle “kat karşılığı inşaat” modeliyle değerlendiriliyor. Bu modelde arsa sahipleri, arsa değerinin katma değerini alıyor ve müteahhitler genellikle riskle karşı karşıya kalıyor. Rüzgar ters estiğinde müteahhitler büyük zarara uğruyor. Türkiye’deki inşaat sektörünün sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için yeni bir model oluşturulması gerekiyor. Sadece arsa sahiplerine dayalı bir sistem yerine, sermaye piyasalarının etkin kullanıldığı, likiditesi yüksek, hızlı satış gücü olan fon yapıları oluşturulmalı. Bu sayede yatırımcılar kısa sürede kazanç elde edebilir ve fonlar aracılığıyla büyük bir ekonomik kaynak yaratılabilir.

• Özellikle erişilebilir konut projelerinde, uzun vadeli finansman sağlayabilecek bir sermaye yapısına ihtiyaç var.

• Türkiye’de tasarruf finansman şirketleri ve bankaların bu konuda daha aktif rol üstlenmesi gerek. Uzun vadeli kredi imkanlarıyla vatandaşlar için daha sürdürülebilir çözümler üretilebilir.

• İngiltere’de uygulanan “shared ownership” modeli, Türkiye için de bir ilham kaynağı olabilir. Bu modelde, alıcılar evin bir kısmını satın alırken kalan kısmı için kira ödüyor. Daha sonra, istedikleri zaman evin diğer oranlarını da satın alabiliyorlar. Bu sistem, vatandaşlara daha erken ev sahibi olma imkânı sunarken, finansman sürecini de kolaylaştırıyor. Türkiye’de benzer bir model uygulanabilir mi diye uzun süredir düşünüyoruz. İnsanların evin %20’sine sahip olsa bile o evi kendi evi gibi hissettiğini görmek önemli bir kazanım. Bu psikolojiyi sağlayacak bir model, Türkiye’deki konut piyasasında ciddi bir dönüşüm yaratabilur. Ancak bu tür bir sistemin başarılı olması için güçlü bir sermaye yapısına sahip kurumlar gerekiyor. Konut yatırım fonları, bu tür projelerin hayata geçirilmesinde kilit bir rol oynayabilir. Erişilebilir konut projelerinde şeffaflık ve güven sağlanarak, bu tür bir modelin hayata geçirilmesi mümkün olabilir.

• Devlet eliyle yapılan lojmanlar, sığınma evleri, öğrenci yurtları ve hatta hapishaneler bile bir tür konaklama alanı olarak değerlendirilebilir. Özel sektörün katkısıyla karma projeler de ortaya çıkıyor. Örneğin, hem devletin hem de özel sektörün birlikte geliştirdiği projeler kapsamında gençler için yurtlar veya yaşlılar için huzurevleri yapılabiliyor. Bu da bize farklı ihtiyaçlara yönelik çözüm modelleri üretme zorunluluğu olduğunu gösteriyor.

• Konut üretimine baktığımızda Türkiye’nin konut ihtiyacının yılda yaklaşık 750-800 bin adet civarında olduğunu görüyoruz. Ancak son yıllarda konut üretiminde dalgalanmalar yaşanıyor. Örneğin, bazı yıllarda 1 milyon adet inşaat ruhsatı alınırken, bazı yıllarda bu sayı 300-400 binlere düşmüş. Özellikle son depremin ardından 650 bin adetlik ek bir konut ihtiyacı doğdu.

• Son 10 yıllık süreçte, yaklaşık 9 milyon adet inşaat ruhsatı alınmış, ancak bu ruhsatların hepsi iskan ruhsatına dönüşmemiş. Yani inşaatların bir kısmı tamamlanamamış ya da tamamlanmış olmasına rağmen iskan alınmamış. Buna rağmen bu yapılar kullanılabiliyor, alım satımı yapılabiliyor ve bankalardan krediye uygun olarak değerlendiriliyor.

• Türkiye’nin nüfus ve demografik yapısına baktığımızda, önümüzdeki 25 yıl içinde yaşlı nüfusun hızla artacağı görülüyor. Bugün 65 yaş üstü nüfusumuz 9 milyon civarında ve bu toplam nüfusun %11’ini oluşturuyor. Ancak 25 yıl içinde bu oran %23’e çıkacak ve 65 yaş üstü nüfus 22 milyon kişiye ulaşacak. Özellikle 75 yaş üstü nüfusta da ciddi bir artış olacak. Bugün 2 milyon civarında olan bu sayı, 5 milyona ulaşacak. Bu durum, yaşlılara yönelik konut ihtiyacının artacağına işaret ediyor.

• Bugüne baktığımızda, Türkiye’de öğrenci barınması da önemli bir sorun. Örgün eğitim gören yaklaşık 3 milyon öğrencimiz var ve bunların sadece 300 bin kadarı devlet ya da özel yurtlarda kalabiliyor. Yaklaşık 1 milyon öğrencinin barınma sorunu var. Bu durum, özellikle büyük şehirlerde konut piyasası üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Üniversite kayıt dönemlerinde kiraların yükselmesi ve yer bulma zorluğu hepimizin bildiği bir gerçek.

• Öğrenciler için yeterli yurt yapılabilirse hem öğrenciler hem de daimi konut piyasası rahatlatılabilir. Bunun yanı sıra, gelecekte bu yurtların kolaylıkla başka amaçlar için dönüştürülebilecek şekilde inşa edilmesi önemli. Örneğin, bugün yapılan bir öğrenci yurdu ileride yaşlı bakım evine dönüştürülebilir. Bu tür hibrit modeller, hem bugünkü hem de gelecekteki ihtiyaçlara çözüm sağlayabilir.

• Konut sorunu artık sadece ekonomik bir mesele değil, toplumsal bir problem haline geldi.

• Eğer bu soruna hep birlikte çözüm bulmazsak, çok daha büyük zorluklarla karşılaşacağız. Bu sektörün bir parçası olarak, hepimizin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor.

• Tasarruf finansmanı gibi alternatif modellerin daha fazla gündeme gelmesi gerekiyor.

• Faiz yükünden kurtulmak isteyen ya da geleneksel finansal araçlara ulaşamayan insanlar için bu tür çözümler hayati önem taşıyor. Burada erişilebilir konut üretimi kadar, bu konutlara erişim koşullarını da iyileştirmek gerekiyor.

• Birlikteliğin gücüyle hareket ederek hem üretim süreçlerini hem de finansal modelleri bir arada yürütmek gerekiyor.

• Bireylerin konut sahibi olmalarını kolaylaştıracak farklı aşamalı modeller geliştirmeli. Örneğin, önce arsa payını satın alarak süreçlere dahil olabilir, ardından inşaat sürecinde de yer alabilirler. Böylelikle konut maliyetini daha düşük tutarak, erişilebilir bir model oluşturulmalı.

• Geleneksel kalıplardan çıkmamız gerekiyor. Değişen demografik yapıya uygun, sürdürülebilir, yaşanabilir alanlar üretmeliyiz. 2+1 daireler gibi küçük metrekareli, fonksiyonel daireler bu nedenle çok önemli. Finansal modeller geliştirmek de bu işin bir parçası. Müşterilerimiz artık bankaların dışında farklı finansman modelleri talep ediyor. Bunları sektör olarak hep birlikte geliştirip duyurulması gerekiyor.

• Gayrimenkul yatırım fonlarıyla ilgili tebliğ, ilk olarak 2014 yılında yayınlandı. Ancak ilk gayrimenkul yatırım fonu, benim de yatırım komitesinde bulunduğum Primo Gayrimenkul Yatırım Fonu, 2016 yılının Mart ayında kuruldu. O zamandan bu yana sektörde çok hızlı bir gelişme yaşandı. Özellikle son iki yıl içinde ciddi bir büyüme söz konusu oldu.

• Şu an itibarıyla Sermaye Piyasası Kurulu’ndan onay almış toplam 205 gayrimenkul yatırım fonu bulunuyor. Bunların yalnızca iki tanesi proje gayrimenkul yatırım fonu statüsünde ve bu iki fon da Kort Yönetim Şirketi tarafından kuruldu.

• 205 fonun 176 tanesi ihraç belgesi almış, yani şu an aktif olarak para giriş-çıkışı yapılabilir veya gayrimenkul transferi gerçekleştirilebilir durumda. Gayrimenkul yatırım fonlarının kurulması henüz çok yeni bir süreç olmasına rağmen, Ağustos ayı itibarıyla toplam büyüklük 100 milyar TL’yi aştı ve bugün itibarıyla bu rakam 105 milyar TL’ye ulaştı.

• Proje gayrimenkul yatırım fonları, özellikle kentsel dönüşümü ve konut üretimini finanse etmek için oluşturulmuş bir enstrüman olarak dikkat çekiyor.

• Bugüne kadar bu tür yatırım fonları oldukça sınırlı bir kapsamda kullanılıyordu. Sadece kamu kurumlarının projelerine yatırım yapılabiliyordu. Ancak artık müteahhitler, arsa sahipleri ve fon yöneticileri, kendi işbirlikleriyle projelerini fon bünyesinde değerlendirerek yatırımcılar için daha geniş bir alan yaratabiliyor.

• Tebliğdeki önemli değişikliklerden biri de proje gayrimenkul yatırım fonlarının, ruhsata esas kullanım alanının yarısından fazlası konut olan projelere yatırım yapabilmesi. Buna ek olarak bu fonlar, aldıkları arazileri geliştirebiliyor ve projeler tamamlandıktan sonra bağımsız bölümler fon bünyesinde değerlendirilebiliyor.

• Bir diğer yenilik ise şemsiye fon düzenlemesi. Tek bir iç tüzük başvurusuyla birden fazla fonun ihraç belgesi alınabiliyor. Bu da süreçlerin hızlanmasını sağlıyor. Ayrıca proje gayrimenkul yatırım fonlarına dahil edilecek projelerde yasal izinlerin tamamlanmış olması şartı var. Bu da yatırımcı haklarını korumak adına önemli bir adım olarak dikkat çekiyor.

• Özellikle bu projelerde getirilen en kritik düzenlemelerden biri teminatlandırma şartı. Projede yatırımcıların haklarını koruyacak bir teminat yapısının oluşturulması gerekiyor. Bu, bina tamamlama sigortasıyla sağlanabileceği gibi banka teminatları veya SPK’nın kabul ettiği diğer teminat koşullarıyla da yerine getirilebilmeli.

• Proje gayrimenkul yatırım fonları, sektörde uzun süredir beklenen bir düzenleme olarak devreye girdi ve önemli fırsatlar sundu.

• Şu anda sektörde gerçekten çok fazla, hem STK’lar bünyesinde hem portföy yönetim şirketleri bünyesinde çok sayıda müteahhit, arsa sahibi ve yatırımcı grubu ile bir araya geliniyor. Bu durum şöyle özetlenebilir: Gayrimenkul yatırım fonlarının ve proje gayrimenkul yatırım fonlarının avantajları aslında çok geniş bir yelpazeye yayılıyor. Sayılarını arttırabileceğimiz bu avantajları, 8 maddede toplanabilir: Likit bir enstrümana dönüştürülmesi, risk dağılımının sağlanması gibi. Ayrıca, proje gayrimenkul yatırım fonları ve gayrimenkul yatırım fonları bünyesinde 500.000 dolar karşılığında yabancı yatırımcıya vatandaşlık verilmesi gibi avantajlar da bulunuyor.

• Müteahhitler için faizsiz finansman imkânı sunuluyor. Yatırımcılar kendi projelerini bir gayrimenkul yatırım fonuna dahil ettiklerinde, bu projeyi finansal olarak destekleyen fonları bir araya getirebiliyorlar. Gayrimenkule dayalı birçok finansal enstrüman ve model şu anki yapıda uygulanabiliyor. Ayrıca, gayrimenkul yatırım fonları ve proje gayrimenkul yatırım fonlarının sunduğu esneklik, projelerin daha verimli hale gelmesini sağlıyor.

• Arsa sahiplerinin bu sistemden daha fazla faydalanması gerekiyor. Arsa sahipleri için çok ciddi bir vergi avantajı sağlanıyor. Buna ilaveten projelerin yönetiminde bir yönetim şirketi aracılığıyla çalışmak, onlar için büyük bir kolaylık oluyor. Ayrıca projeler tamamlandıktan sonra bu projeleri gayrimenkul yatırım fonunda tutarak miras ve intikal süreçlerinden de avantajlar elde ediyorlar. Bu da aslında uzun vadeli sürdürülebilir bir değer yaratmış oluyor.

• Yatırımcılar açısından baktığımızda, en kritik nokta, teminatlandırılmış bir enstrüman olmasıdır. SPK tarafından denetlenen ve bağımsız kuruluşlarca denetlenen bu sistem, yatırımcıyı net şekilde koruyan bir yapı sunuyor. Bu nedenle, proje gayrimenkul yatırım fonu Türkiye’deki yatırımcılar için çok sağlıklı bir enstrümandır. Ayrıca, bu fonlar yatırımcılar için konut edinme ve uzun vadeli kar elde etme fırsatları da sunuyor.

• Portföy yönetim şirketleri ve değerleme şirketleri açısından baktığımızda ise bu sistem çok güzel bir müşteri ve büyüme kaynağı oluşturuyor. Ancak sorumluluklar büyük ve bu şirketlerin bu sorumluluklarının farkında olarak çok dikkatli bir şekilde hareket etmeyi gerektiriyor.

• Proje gayrimenkul yatırım fonlarının doğru bir şekilde kurgulanması gerekiyor. Gayrimenkul sertifikalarında yaşanan hayal kırıklıklarının tekrarlanmaması için, sektörün her aktörünün doğru bir şekilde çalışması gerekiyor. Özellikle, müteahhitlerin sosyal konut projeleri üzerinde yoğunlaşmaları gerekiyor. Çünkü bu projeler, gayrimenkul yatırım fonları aracılığıyla yatırımcılar için cazip bir seçenek oluşturuyor. Lüks konut projelerinde ise sistemin işlemeye devam etmesi için daha özel stratejiler gerekiyor.

• Bu sistemde yatırımcıya doğru alternatifler sunuluyor. İyi kira getirisi yada müteahhidin proje kârına ortak olma fırsatı sunuyor.

• Gayrimenkul yatırım fonları, hem yatırımcılar hem de müteahhitler için yeni fırsatlar yaratıyor. Ancak, bu fırsatların en verimli şekilde değerlendirilmesi için, paydaşların doğru bir şekilde bir araya gelip ortak bir çalışma yapmasını gerektiriyor.

• Mevcut projeler için ve yapılacak yeni projeler için bu uygulama mümkün. Tabii en önemli avantajı bir finansman yöntemi olarak kullanılması olduğu görünüyor. Konut projelerine daha fazla destek sağlıyor. Özellikle ticari alanlardan daha ziyade, %1 konut olma zorunluluğu var. Gayrimenkul ve konut projelerinde daha çok uygulanacağı görünüyor. Burada GYO’ların bu işin içinde olması çok önemli.

• Bir proje üretirken bunu bir finansman yöntemi olarak alıyorsunuz ama bunun bir de yatırımcı tarafı var. Yatırımcı katılım payı alırken kar etmek için bunu alıyor. Bunun yanında Gayrimenkul Yatırım Fonlarında olmayan GFI getirilen konut olarak alma hakkı da veriyor. Dolayısıyla burada yatırımcı şunu sorgulayabilir: “Bu proje GFI’nin katılım payı bana gayrimenkul alım hakkı veriyor ama bunu istenildiği zaman alabiliyor muyum?” Biraz daha iskontolu çıkarmak yatırımcı açısından tercih edilebilirliğini artıracaktır. Burada alacağı fon payıyla sonrasında elde edeceği bir gayrimenkulün sigortalı olması da yatırımcının katılımını artıracaktır. Bu gayrimenkul piyasasının da olması çok önemli. Yatırımcılar arasında işlem gören bir enstrüman olacak, bu sayede yatırımcılar borsada işlem görebilecek.

• Gayrimenkul yatırımcıları, artık piyasada işlem görebilen enstrümanları tercih ediyor. Örneğin, ikinci el işlemlerin de olması, bu ürünün başarı şansını artıracaktır. Yatırım amaçlı alıp, değer artışı sağlamak isteyenler olacaktır. Bu da göz ardı edilmemelidir. Bu piyasa aktif olursa, bu ürünün başarı şansı artar.

• Gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve yönetim şirketleriyle birlikte yürütülmesi daha doğru olacaktır. Belki beraber proje geliştirmeleri de hem iki tarafın paydaşı olduğu bir projenin başarı şansını artıracaktır.

• Gayrimenkul tarafında proje gayrimenkul yatırım fonları aslında iyi bir finansman aracı sağlamaktadır.

• Mevcut projelerin finansmanından bahsediyoruz ama bir de ülkemizin kentsel dönüşüm gerçeği var. İstanbul’dan bahsedelim ama Türkiye’nin birçok yerinde benzer durumlar söz konusu. Bu projelerin fonlanmasında proje gayrimenkul yatırım fonu önemli bir araç olabilir.

• Kentsel dönüşüm meselesi bir beka meselesi olarak görülmelidir.

• Eğer acil olarak 300.000 konutun dönüşümü gerekiyorsa bunun maliyeti 30 milyar dolar civarında olur. Şu anda sektörün ulaştığı kaynaklara baktığımızda, gayrimenkul yatırım fonları 105 milyar liraya ulaşmış. Kira sertifikaları ise 39 milyar lira. Kullanılan kredi bakiyesinin de 45 milyar lira.

• Sektör olarak bankaların kredi faizlerine mahkum olmamalıyız. Bu soruna bir çıkış yolu bulunması gerekiyor.

• Türkiye’de bu kaynakları nasıl bulabiliriz diye bakmamız gerekiyor. Türkiye’deki mevduat hacmi 18 trilyon lira. Ancak bu kaynakları doğru yönlendirebilirsek çok daha büyük bir kaynağa ulaşılabilir. Sektörde şu anda 5 trilyon liralık bir kaynak bulunuyor.

• Sektörün kaynak bulma potansiyeli, emeklilik fonlarına bakıldığında çok daha büyütülebilir. Bugün emeklilik fonları 1.2 trilyon liraya ulaşmış durumda. Devlet, bu fonlara yatırım yapacaklar için %25-%30 kadar katkı sağlıyor. Bu olmasaydı, emeklilik fonlarının bu kadar büyük bir hacme ulaşması mümkün olmazdı. Biz de bu fonlara daha fazla ilgi göstererek, finansal piyasaların gelişmesini sağlanabilir.

• Sektörün büyümesi için finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gerekiyor.

• Devletin sağladığı teşviklerle daha fazla kaynağa ulaşmak, bu fonları daha etkin kullanmak zorundayız. Kentsel dönüşüm için yarısı devlet tarafından karşılanacak fonlar gibi projelere daha fazla yönelmek gerekiyor.

• Tasarruf finansman sektörünün ve sistemin işleyiş yapısına bakıldığında, finansal ve mevzuat bakımından bankalar ile benzerliği dikkat çekiyor. Bu tasarruf sistemlerinin bankalar ile benzer ve ayrışan yönleri bulunuyor.

• Halihazırda tasarruf finansman sektörün tabi olduğu; “Tasarruf Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik” hususunda sisteme yeterli olup olmadığı tartışılmalı.

• BDDK’nın 2021 yılında sektörü kökten etkileyen ve bazı firmaların tasfiyesi ile tamamlanan sürecin sektöre olumlu-olumsuz etkide bulundu.

• BDDK müdahalesi ile sektöre olan güvenin arttırdığı ve bu durumun sektör grafiklerinden gözlemlenebiliyor.

• Sektöre yeni oyuncuların girmesi hakkında konuşulursa bu durum sistemi daha da güçlendirir. Sektörün büyüme potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda böyle bir ihtimal bu pazarı daha da verimli bir konuma getirir.

• Gelecekte kredi faizlerinde görülebilecek indirimler sektörü çok etkiler.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Bülent Akar sahibinden.com CTO’su oldu

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek bunu kabul etmiş olursunuz.