Bugün sadece Kahramanmaraş ile kalmadıklarını, öncesinde Tersane İstanbul ile adımı attıklarını dile getiren Erdoğan, Haliç’in kıyısında muhteşem bir projenin 2020 yılının kasım ayında hayata geçeceğini, bugün bu projenin temel atma törenini gerçekleştirdiklerini anımsattı.
Erdoğan, bataklık, çamur yığını, kokudan geçilmeyen Haliç’i temizlediklerini, temizledikten sonra da Haliç Kongre Merkezi’ni yaptıklarını hatırlatarak, “Orası sakatatçıların merkeziydi. Ama Haliç Kongre Merkezi ile bütün o çevre farklı bir değer kazandı. Şimdi bu Haliç Tersanesi, bilim, sanat, kültür merkezi olacak.” diye konuştu.
Buranın eski Camialtı Tersanesi olduğunu hatırlatan Erdoğan, orada amatör kümedeyken 6 yıl futbol hayatının olduğunu anlattı.
Erdoğan, kendi semtinin bir bölgesi olduğu için çok çok iyi bildiği bir yer olduğunu aktararak, “Şimdi orada gerek o tarihi eserleriyle, gerekse yapılmış olan bu proje kapsamında gerçekten muhteşem bir eser meydana gelecek. Burada üç tane müzenin içinde olduğu Sadberk Hanım Müzesi gibi, ilk defa çok güçlü bir kadın müzesi burada yer alacak.
Bir de İslam Türk Sanat Eserleri Müzesi burada yer alacak. Bunun dışında da gerek oteliyle, gerek oradaki marinasıyla, gerek oradaki markalarla, yürüyüş yollarıyla çok farklı Türkiye için çok büyük bir kazanım olacak. Bu Haliç’e farklı bir zenginlik katacak.” diye konuştu.
Erdoğan, seçim atmosferinin sorulması üzerine de meydanların şu anda gayet iyi olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Meydanlar gayet iyi ama tabii bütün bu meydanların dilinin yanında, halkın özellikle şu anda seçimi hazmetmesi hangi konumda bunu da bir geneli itibarıyla masaya yatırmak lazım. Şimdi gün geçtikçe bu kızışıyor. Gün geçtikçe tabii ki vatandaşın özellikle verilen mesajları alması, verilen mesajlar üzerinden istikametini belirlemesi bir bunlar var, bir de ideolojik bir formatlamayla siyasi partileri değerlendiren kesim var.
Tabii burada acaba marifet iltifata tabiidir anlayışıyla yapılan yatırımlar, eserler üzerinden değerlendirenlerin durumu mu, yoksa ideolojik formatlamayla bakanların durumu mu önemli?
Beklentimiz şu, benim aziz milletim diyoruz ki bu ülkeye en ufak bir yatırımı olmayan, herhangi bir kazanım sağlamayanların ideolojik formatlamasına, benim halkım bu tezgaha, bu tuzağa düşmemeli. Benim halkım burada bize kim ne kazandırır veya bugüne kadar bize hangi iktidar, hangi yerel yönetim ne kazandırdı buna bakması gerekir diye düşünüyorum.
Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Kayseri’de, Konya’da, Diyarbakır’da, Antalya’da, Adana’da, Mersin’de kimler ne kazandırdı? Trabzon’da, Samsun’da kimler ne kazandırdı. Velhasıl bu yerel yönetimin bu bakımdan çok önemli olduğunu düşünüyorum. Onun için biz bu süreç içerisinde milletimizle çok ciddi kararlı bir kucaklaşma şansını bulduk.”
Çalışmalar kapsamında illere gittiklerini, fırsat bulduklarında ilçelere de gittiklerini aktaran Erdoğan, dün Muğla’da olduklarını, önce Fethiye’ye uğradıklarını, oradan sonra planda yokken Bodrum’a geçtiklerini ve herhangi bir hazırlık olmadığı için duvarın üzerinde Bodrumlu vatandaşlara seslenme fırsatı bulduklarını aktardı.
Erdoğan, yoğun bir çalışmayla devam ettiklerini vurgulayarak, 24 Şubat Pazar günü de en önemli iller arasında yer alan Kayseri ve Hatay’a gideceklerini belirtti.
Erdoğan, yol haritalarının, çalışmalarının hatırlatılması üzerine de “Aslında sizin bu sorunuzdan ben şunu anlıyorum. Aslında bizim manifestodaki başlıkları anlıyorum. Ama bunların tekrarında tabii çok büyük faydalar var.” diyerek, şöyle devam etti:
“Birinci sırada özellikle şehir planları büyük önem arz ediyor. Ne tür sıkıntılar çekiyorsak bakıyorsunuz plansızlıktan çekiyoruz. Tabii plansızlık, kaçak yapılaşma vesaire bütün bunlar uzun vadeli ve hakkaniyete uygun şekilde hazırlanmadığı için çok bedel ödedik.
Ama bundan böyle bizim yerel yönetim anlayışımızda bunlar uzun vadeli ve kesinlikle de hakkaniyete uygun şekilde bu planlar hazırlanacak. İkincisine gelince alt yapı ve ulaşım sorunları.
Bizde bir anlayış var. Her evde bir tane otomobil olsun. Şimdi iki otomobil olsun, yetmez üç otomobil olsun, böyle bir anlayış var. Böyle bir fazla otomobil sayısı olunca da bu neyi getiriyor?
Aracını park edecek yer bulmada sıkıntılar yaşıyorlar. Tabii apartmanların altında otopark olması lazım. Ancak yeni dikey mimarinin getirdiği bir anlayışla onların altında otoparklar falan oluyor. Ama daha önceki yapılaşmada maalesef mecburiyet olmasına rağmen apartmanların altında otopark yok. Ne yapıyor? Sokakta, kaldırımın üstüne aracını çekiyor. Bunlar tabii Allah göstermesin en ufak bir yangında, vesairede oraya da itfaiyenin girmesini engelleyen durumlar.”
Kartal’da son yaşananlara da değinen Erdoğan, “En son bir felaket yaşadık, Kartal… Kartal’da yaşadığımız felaketteki sıkıntı nereden kaynaklanıyor? Buraya 3 kat izin almış, 3 kat izni, 8-10 kata çıkarmış. Bu tabii tamamen bir kaçak yapılaşma. Ama sadece o değil ki İstanbul’un da Türkiye’nin de değişik yerlerinde, her yerde İzmir, Ankara, aklınıza ne gelirse hepsinde buna benzer kaçak yapılaşmalar var ve bu kaçak yapılaşma bizi tehdit ediyor.
Hele hele deprem bölgelerinde İstanbul’u, bütün bu deprem bölgelerinde bu sıkıntılar var. İzmir’de şu anda Karabağlar olsun, Bornova olsun buralar deprem bölgesi. Buralarda bu sıkıntılar var. Bu tehdit bir büyük depremde yani faturası bunun ne olur belli değil. Ama ben bundan endişeliyim, korkuyorum. Onun için de sürekli bu uyarılarımızı yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, kentsel dönüşüm diye çalışma başlattıklarını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi kentsel dönüşümle ilgili olarak biz bu çalışmamızı başlatırken dedik ki bak kentsel dönüşümde biz burada oturanlara kiralarını verelim, kendileri hemen kiraya geçsinler ondan sonra da biz burayı gönüllük esasına dayalı olarak bu bölgeleri yıkalım. TOKİ ile olmazsa müteahhitlerle ama TOKİ’nin koordinesinde buralarda konutlar yapalım ve bu yaptığımız konutlara kendilerini tekrar çekelim oturtalım. Yok başka yerde TOKİ’nin konutları var, buyursunlar oralarda otursunlar. Ama bu kaçak ve her an tehdit altında olduğumuz binalara yerleşmesinler. Çünkü bu kentsel dönüşüm aynı zamanda şehirlerimizin güzelliğini de getirecek.”
Seçim Manifestosu’nda yer alan “Benzersiz Şehirler” anlayışına ilişkin konuşan Erdoğan, “Şehirlerimizi biz, tarihten gelen kendi hikayeleri var ya kültür noktasında da, ona uygun şekilde bunları imar edelim, inşa edelim. Eğer bunu da yaparsak bu bir başka güzellik katacak.
İşte ülkemizin değişik yerlerinde buna uygun olarak yapılan bütün şehirleşmede bakıyorsunuz özellikle buralar turistler için bir çekim alanı oluyor. Çok da ilginç olanı ben belediye başkanlığım döneminde de bunu yaşadım. Bu dönemde de bir çok yerde biz bunun adımlarını atıyoruz.
Bu adımlara uyanlar ve bu mimariye uyanlar bir defa hem oraya kazandırıyor, hem kendisi kazanıyor ve böylece de böyle bir deprem riskinden endişe duymuyor.” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, Akıllı Şehir uygulamaları ile “teknolojinin tüm imkanlarını insanımızın ayağına getirelim” dediklerini kaydederek, “Akıllı şehirlerle bu adımı attığımız zaman burada bütün yani internet bağlantılarına varıncaya kadar her şey orada olacak ve o binalarda vardı yoktu böyle bir endişe taşınmayacak. Böyle bir adımı da atmaya, altyapıyı da ona göre, yani bütün fiberoptik ne gerekiyorsa her şeyini oraya o şekilde getirmiş olacağız.” dedi.
Bir başka önemli adımın da çevreye saygılı şehirler olduğunu anlatan Erdoğan, “Millet bahçeleriydi, millet kıraathaneleriydi bütün bunlar da… Bir defa şu anda düşünün siteleri. Sitelerde aynı dikey mimari. Apartmanda komşular birbirini tanıyor mu? Tanımıyor. Fakat geçmişe bakalım çocukluğumuza. Biz bırakın apartmanı falan. O zaman tabii dikey mimari falan yok. Biz mahallede, sokaklarda çocuklar, arkadaşlarımız hep beraber oynardık.
O zamanın kendine has oyunları vardı. Bu oyunları aramızda oynar ve çocukluğumuzu yaşardık. Ama şimdi çocuklar çocukluğunu yaşayamıyor. Artık bunlar yok. Sitenin ortasında şöyle bir oyun parkı varsa, o onlar için en büyük zenginlik. Bu adımları da tabii atmamız gerekiyor diye düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Millet bahçeleri tuttu. Şu anda AK Partili belediyeler hemen zaten buna başladılar. Büyüklüğüne göre, bir de bahçenin bir köşesinde 250 metrekare, 500 metrekare 1.000 metrekare büyüklükte millet kıraathaneleri yapılıyor. Belediye bu millet kıraathanelerinde gerek oralardaki kitaplarıyla ki Üsküdar’ın yaptığı eser, Nevmekan muhteşem bir eser oldu. Şu anda geleni gideni çok çok fazla. 24 saat anlayışıyla çalışıyor. Burada tabii simidiydi, kekiydi, çayıydı, kahvesiydi vesaire bütün bunları da belediye oraya gelen giden gençlere ikram ediyor. İkram ederken tabii bütün bunların hepsiyle milletin kendi imkanlarının kendine dönüşümü. Bu tabii kaynaşmayı da sağlıyor. Orada gençler birbirleriyle kaynaşıyorlar, tanışıyorlar, derslerini çalışıyorlar vesaire. Zaman zaman orada seminerler, sohbetler bunlar yapılıyor. Bunlarla beraber Üsküdar için gençliğin en büyük kazanımlarından bir tanesi oldu.”
Bir diğer konunun da sosyal belediyecilik olduğunu ve bunu çok önemsediğini anlatan Erdoğan, “AK Parti belediyeciliği zaten tanımında bir sosyal belediyeciliktir. Yani fakiri, fukarayı, garibi, gurebayı bulan bir anlayış ve doğrudan insana dokunan, insana saygılı olan bir belediyecilik anlayışıdır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dikey mimariden bir an önce sıyrılarak, yatay şehirleşmeye öncelik vermek istediklerini anlatarak, “Zaten bizim medeniyetimizde, bizim kültürümüzde yatay şehirleşmeyi görürsünüz. Bakın şimdi Süleymaniye’nin etrafı şu anda yenileniyor. Bütün o tarihi eserler vesaire, oralar şu anda Katar-Türkiye-Kiptaş işbirliğiyle yıkılıp, aslına uygun olarak inşa edilecek. Orası mesela çok ciddi bir çekim haline gelecek. Ama bitince bambaşka olacak.” ifadelerini kullandı.
Bir diğer adımın da “halkla birlikte yönetim” olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Burada tüm muhtarlarla, vatandaşla herhangi bir karar mı alınacak. Onlarla beraber alınacak. Bir diğer yönü tasarruf, şeffaflık. Yani israftan çok çok uzak, tasarruflu bir belediyecilik. Bir diğer adım da değer üreten şehirler. Yani rüşvetle, suistimalle değil. Kültür ve ekonomi başta olmak üzere her alanda, hayat kalitesini yükseltmek suretiyle oraya bir değer kazandıran bir belediyecilik anlayışını biz bu seçimlerde Türkiye’nin her yerinde getirelim.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Parti’nin bugüne kadar elindeki belediyeleri niye böyle yönetmedi” şeklinde eleştiriler yapıldığının sorulması üzerine, bu eleştirilerin geneli itibariyle doğru olmadığını ifade ederek, şunları söyledi:
Nevmekan
“Bu saydığım manifestodaki 11 başlık içerisinde uyguladıklarımız var, maalesef uygulayamadıklarımız var. Tabii bu konuyla ilgili olarak da biz sürekli olarak belediyelerimize bu ikazları hep yapmışızdır. İşte bu ikazları yaptığımız içindir ki bir Nevmekan çıkmıştır. Bu ikazları yaptığımız içindir ki örneğin Başakşehir’de muhteşem bir millet bahçesi vesaire ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde yerel yönetim değil, gerçi bizim gayretimizle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak Ataköy’de sahilde biz bir yere ruhsat vermedik ve orayı mesela tarihi bir eserdir. O tarihi eserin olduğu bölgeyi biz bir millet bahçesine dönüştürdük. Yani buna benzer bir çok adımları attık. Ama yüzde 100 bu konuda başarılı oldunuz mu derseniz. Yüzde 100 başarılı olamadık. Eksikler var. İşte bu dönem bu tespit ettiğimiz eksikleri de gidermek suretiyle bu adımları atalım diyorum.”
Atık sular meselesiyle ilgili de konuşan Erdoğan, “Bakın biz bu atık suların kesinlikle denize deşarj edilmemesi noktasında çok çok büyük burada ikazlar, uyarılar yaptık. Şimdi İzmir Körfez’de kokudan geçilmiyor. Bu kadar konuşulduğu halde, söylendiği halde bir dönem orada belediye başkanlığı yapılmıyor. Kaç dönemdir burası Cumhuriyet Halk Partisi’nde. Ama kalkıp da bu hassasiyet orada gösterilememiştir.
Mesela ulaşımda ciddi manada sıkıntılar yaşadık, yaşıyoruz ama İstanbul’da bütün bu sıkıntılı ulaşımı, biz gerek metroyla, raylı sistemlerle, bunun yanında metrobüs anlayışını getirmek suretiyle, yani toplu taşımacılığı öne çıkararak bunu büyük oranda hallettik. Şimdi bu aşamadığımız, bu yeni dönemde de bu kalanları inşallah süratle gidermenin gayreti içinde olacağız.”
Bazı yerel yöneticilerin, “Benim arsam buradaki nüfusa cevap vermiyor. Onun için de biz burada yatay mimari ile hareket edecek olursak buradaki vatandaşın konut ihtiyacını karşılayamayız. Onun için dikey mimari inşa etmeye mecburuz.” dediğini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bunların bir yere kadar haklılık payı var ama bu konuda devletin güçlü bir kuruluşu var. Nedir? TOKİ. TOKİ ile uyum içerisinde olmak suretiyle vatandaşlarımıza ve medyanın da desteğiyle bir şeyi işlememiz lazım. Gelin siz de bize yardımcı olun, bakın TOKİ’nin şurada yapmış olduğu inşaatları var. Gayet kaliteli güzel… Bunun yanında KİPTAŞ’ın İstanbul’da mesela yaptıkları var. Aynı şekilde Türkiye genelinde Emlak Konut’un yapmış olduğu birçok konutlar var. Biz buralarda halkımızla, vatandaşımızla rahatlıkla uyum içerisinde bu adımları atabiliriz.”
İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde nüfusun 8 milyon olduğunu bugün ise nüfusun 15 milyonu aştığını aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
“Ben o zaman bir ifade kullanmıştım, demiştim ki ‘İstanbul’a gelene soralım, ‘Niye geliyorsun?’, ‘Paran var mı? ‘Evin var mı? veya ‘Burada başlayabileceğin bir işin var mı?’… Hemen dediler ki ‘Belediye Başkanı pasaport soruyor’. Ben pasaport filan sormuyorum. Buraya gelen insanımızın karşılaşacağı zorluklar sebebiyle bunu söylüyorum. Eğer bunu yapabilseydik bugün bu sıkıntıları çekmezdik. Örneğin bugün Londra’da siz kalkıp da rahatlıkla her yere gidip yerleşemezsiniz. Otomobilinizle Londra’nın şehir merkezine giremezsiniz ama Türkiye’de bu konuşulduğu zaman olay farklı yerlere çekiliyor.”
Erdoğan, Türkiye’de toplu taşıma kültürünün yeterince gelişmediğini ifade ederek, “Şimdi biz, işte özellikle metro, metrobüs bunlarla beraber toplu taşıma kültürünü yaygınlaştıralım ki benim vatandaşım otomobille vesaire her yere gitme anlayışı içerisinde olmasın. Belli bir noktaya kadar eğer illa otomobille gidecekse gelsin, oradan toplu taşımaya geçsin ki çok daha kısa zamanda rahatlıkla gitmesi gereken yere gidebilsin.” dedi.
Toplu taşıma konusunda Marmaray’ın örnek bir proje olduğunu, projenin İstanbul’daki toplu taşıma kültürüne olumlu katkıda bulunduğunu aktaran Erdoğan, vatandaşı kısa sürede İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna taşıyarak zamanını en değerli şekilde kullanmasına da katkı yaptığını söyledi. Toplu taşıma kültürünün artık gelişmeye başladığını kaydeden Erdoğan, bunun her yönden bir tasarruf sağladığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1994 öncesi İstanbul’u hatırlattı. O dönemde İstanbul’un yaşanılabilir bir kent olmadığını anlatan Erdoğan, “çöp, çukur ve çamur” probleminin çok yoğun yaşandığını kaydederek, şöyle devam etti:
Yolları güzel yapalım, edelim diye bir anlayış yoktu. Çamurdan geçilmiyordu. Böyle bir İstanbul vardı. Ben bot giyip, Bağcılar’da, Güngören’de seçim kampanyası yaptım. Londra Asfaltı’nın altı Bakırköy, orası biraz daha farklıydı, yine bugünkü Bakırköy yok tabii, yukarıda Esenler, bütün oralar çukurdan, çamurdan geçilmiyordu ve biz oradaki seçimleri de 5 ilçeyi bir arada kazandık. Ondan sonra oralar süratle değişmeye başladı.
İşte bugünkü Bağcılar, Güngören, Esenler bütün oralar şu anda o günün eseridir. Bu başarı, bir şeye inanmanın neticesidir. Büyükşehir Belediyesi olarak biz tabii ilk hamleyi çöp üzerinden yaptık. Çöp dağlarını bir defa kaldırdık. Bir yıl içerisinde biz orada neticeye vardık ve HABİTAT 2 toplantısı yapıldığında İstanbul’da, sonuç bildirgesinde dünyanın en temiz şehri olarak İstanbul girdi. Bunu başardık. Çünkü, bizim temel felsefemizde zaten temizlik vardı. Bunu halledeceğiz dedik.”
O dönemde hava kirliliğinin felaket bir noktada olduğunu kaydeden Erdoğan, “İstanbul’da doğal gazın girdiği ev miktarı, 50 bindi. Ben Belediye Başkanlığını bıraktığımda 1 milyon 250 bin eve biz o zaman doğal gazı verdik. Bu neyi getirdi? Hava kirliliğinin büyük oranda azalmasını getirdi. Çünkü hava kirliliğinin en önemli sebebi kullanılan o kömürlerdi. Onun için de bazı gazeteler o zaman maske dağıtıyordu. Bu maskelerle kirli havalarda korunmak için.” şeklinde konuştu.
Recep Tayyip Erdoğan, en büyük sorunlarından birinin de susuzluk olduğunu, İSKİ’nin tankerle su taşıdığını anımsatarak, şöyle devam etti:
“O çamurların içerisinde o anneler, ellerinde el arabalarıyla gelirler tankerde sıraya girerler oradan bidonlarını doldururlar tekrar eve dönerlerdi. Böyle bir süreci yaşadık. Tabii biz bunu süratle ele aldık ama Istranca’dan, 140 kilometreden İstanbul’a su getirdik, Terkos’a, aynı şekilde 180 kilometreden Ömerli’ye getirdik. Bununla kalmadık. Dedik ki; Boğaz’ın altından bir de dev bir tünel yapalım ama bu su tüneli olacak ve bunun içinden Renault araçla, o zaman Veysel (Eroğlu) Bey, İSKİ genel müdürüydü, onunla beraber oradan bir geçtik.
Daha sonra buradan deplase etsin diye bu suyu halledelim dedik, onu hallettik. Bir anda bu Istranca, Melen bunların gelişiyle beraber 2040’a kadar, o zamanki hedefti, 2040’a kadar İstanbul’un susuzluğu giderildi. Şimdi bu hedefi daha da büyüttük, şimdi ise İstanbul’un 2050’ye kadar su ihtiyacı giderilmiş vaziyette. İşte fark, susuzluktu, hava kirliliğiydi, çöp dağlarıydı, ulaşım diye bir şey İstanbul’da maalesef yoktu. O zaman İstanbul’un nüfusu da 8 milyondu. Bunların hepsi büyük oranda aşıldı.”
İETT’nin bin 500 civarında Ikarus otobüsü bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
“İçinde mazot kokusundan geçilmezdi. Zaten klima sistemi söz konusu değil. Ben göreve geldim ne dedim biliyor musunuz? Reklamı olacak ama ben dedim halkıma, artık bunları yasaklıyorum, kaldırıyorum, ‘Mercedes alacağım’ dedim. Biz Mercedes otobüsleri aldık ve Mercedes otobüslerle hizmete başladık. Bin 500 küsur o zaman Ikarus otobüsler varken şu anda İETT’nin 6 bini aşkın elinde bu hizmeti veren otobüsleri var, raylı sistemlerin dışında. Şimdi bunlarla bu yürütülüyor. Göreve geldiğimizde yanılmıyorsam 40 tane İDO’nun deniz otobüsü vardı ama şimdi bu sayı fevkalade artmış vaziyette. Deniz taşımacılığı bu şekilde yürüyor. İşte fark, oradan buraya geldi. Tabii yapılacak, anlatılacak çok çok şeyler bu arada var ama İstanbul gayya kuyusundan büyük oranda çıktı ve şimdi artık modern bir şehir olmanın bütün o başlıklarını yakalamış vaziyette.”
Erdoğan, konuşmasını şöyle devam ettirdi:
“Tabii bazı yerlerde öyle güzellikler var ki, onları da bir kenara tabii koyamazsınız, alışveriş merkezleri, vesaireler filan. Bunlar da tabii arz-talep meselesi. Talebin doğurduğu arzlar, bu adımlar tabii atılıyor. Buna da özellikle turizmde çok ciddi bir çekim alanı oluşuyor. Bir diğer taraftan İstanbul şu anda otelleriyle vesaire çok ciddi bir potansiyel oluşturuyor. Rezidanslar, ister istemez devreye girmiş vaziyette. Bunlar da tabii uluslararası kongrelerde İstanbul’un önemini her geçen gün artırıyor. Geçenlerde yine bu konuyla ilgili olarak uluslararası kongrelerde İstanbul bir çekim alanı oldu. Bu durup dururken olmadı. Altyapıyı oluşturacaksınız ki bu olsun. Oluşturmazsanız bu da olmaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul depreme ne kadar hazır? Mevcut hazırlıkları hızlandırmak yönünde acaba ne yapmamız lazım.” şeklindeki soru üzerine ise “Bu konuyla ilgili olarak her şeyden önce bir defa tabii depremin sebepleri, sebep netice ilişkisi açısından çok çok önemli. Biz böyle gerçekten şu anda kentsel dönüşüme niye geldik? Niye gündemimize bu geldi? Bu soruya bir cevap bulmamız lazım. Eğer biz bu kaçak yapılaşmayla devam edersek tabii ki bu deprem faturası bize çok çok ağır olur.” ifadelerini kullandı.
Japonya’daki depreme dayalı binaları örnek veren Erdoğan, “Japonya’da bakıyorsunuz, 8,5, 9 şiddetinde icabında depremler oluyor ama neticeye baktığınız zaman böyle bedeli ağır bir durum söz konusu değil. Niye değil? Çünkü zemin etütleri ona göre yapılıyor. Zemin etütlerinin yanında inşaatlar ona göre yapılıyor. Bütün bunlar depreme karşı alınan tedbirler muaccelesinde yapıldığı için de orada bu depremlerde ağır faturalar ortaya çıkmıyor.” dedi.
Kartal’daki çöken binada da görüldüğü gibi inşaatlarda deniz kumu, hurda demir gibi malzeme kullanılmış olabildiğini belirten Erdoğan, “Bir de tabii üç kat yapılması gereken yer 10 kat olursa, 8 kat olursa bu bedel önümüze ağır olarak tabii ki gelir.” diye konuştu.
TOKİ’nin bu konuda hassas davrandığını aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
“Biz de tabii arkadaşlarımızı bu noktada sıkıştırıyoruz. Burada diyoruz yani Emlak Konut da dahil olmak üzere en ufak bir taviz, en ufak bir fire vermememiz lazım. Buna göre yapalım. Çünkü TOKİ’yi biz para kazansın diye kurmadık. TOKİ’yi şehirleşmede güzelliği, güveni, emniyeti yakalayalım ve benim vatandaşım da burada huzur içinde rahatlıkla yaşasın. ‘Benim başıma böyle bir şey gelmez’ anlayışıyla buralarda yaşasın.
Bizim kentsel dönüşüm dediğimiz olay işte bu ama vatandaşın bize yardımcı olması lazım. Öyle ki şehir planlarını yapıyoruz. Nerede konutlaşma olacak? Bütün bunlar tabii zemin etütleriyle vesairesiyle yapılıyor. Mesela konuşuyoruz. Benim vatandaşım geliyor diyor ki ‘benim burada şu anda diyelim ki beş tane dairem var. Bana diyor 5 tane daire vermeniz lazım veyahut da benim beş tane çocuğum var, 6 çocuğum var her biri için birer daire vermeniz lazım.’
Şimdi benim şu andaki binamın değeri şudur noktasından bakmıyor veya ‘benim binam kaliteli değil, buradan bakmıyor. Sizin bana vereceğiniz bina çok daha değerlidir, benimki diyelim 50’yse sizinki 250’dir buradan bakmıyor o yine nereden bakıyor, diyor ki ‘benim şu anda işte 5 çocuğum var, beşinin de birer dairesi olması lazım, bunu verecekseniz buna evet derim.’ Olaya buradan baktıkça bu bizim işimizi zorlaştırıyor.”
Erdoğan, vatandaşların daha dikkatli olması gerektiğinin önemine işaret ederek, “Aslında olması gereken nedir? Bunun bir defa bedeli nedir? Eğer burada bir kıymet biçmeye ki birçok yerde arsa kendinin de değil, bütün bunların hepsi kaçak yapılmış, işgal, böyle yerler var. Böyle olunca netice almak zorlaşıyor. Onun için de bize medyanın çok yardımcı olması lazım. Vatandaşımızın bize çok yardımcı olması lazım. Sonra Allah göstermesin işte Kartal’da yaşadığımız gibi hayatlar gittikten sonra 21 kardeşimiz, çoğu birbiriyle akraba biliyorsunuz, öldükten sonra bunun bedel olarak bir bedeli var mı? Yok. Ondan sonra ‘eyvah eyvah’ deniyor. Bunu yaşamadan şu tedbire herkes yardımcı olsun. Bakın biz orada ilk etapta 10 binanın yıkım kararını çıkarttık. Artık dedik dinleyemeyiz. Bundan sonra da dinlemeyeceğiz.”
İhbarların yapıldığını aktaran Erdoğan, “81 vilayete Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız yazılarını yazdı. Onlar vasıtasıyla da bütün oralarda şu anda yıkım noktasında sıkıntılı olan yerlere hemen valilik onlar da yazılarını gönderiyorlar, hemen süratle oraların boşaltılarak kirasını biz devlet olarak vereceğiz ve gönüllülük esasına dayalı olarak biz süratle orada oturmak istiyorsa kira süresince kirada kalacak, biz ödemesini yapacağız. Konutlar bittikten sonra da tekrar gelip oraya yerleşme şansı var.” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ankara’daki yarışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kamuoyuna yansıyan haberlerde yarışın başa baş gittiğine dair iddialar yansıdı. Bu konudaki görüşünüz nedir?” soruları üzerine şu yanıtı verdi:
“Çok açık ve net bir şey söyleyeyim. Benim artık bu anketlere vesaire güvenim kalmadı. Çünkü geçtiğimiz seçimlerde gördük. Doğru dürüst bir tanesi belki yakın tutturuyor. Yüzde 100 tutturma diye bir şey yok. Ama çoğu açık ara kaybettiler, bu işi tutturamadılar.”
Ankara’da tecrübe ve dürüstlüğün önem arz ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ankara’ya çok çok önemli bir ismi aday olarak koyduk. Mehmet Özhaseki Bey 5 dönem Kayseri’de belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşımız. Mehmet Bey’den önceki Kayseri ve Mehmet Bey’le beraber ortaya çıkan Kayseri… Hakikaten bambaşka bir Kayseri inşa etti Özhaseki. Daha sonra biz kendisini Çevre ve Şehircilik Bakanlığına getirdik, milletvekili olarak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığında da bence Mehmet Bey’in en büyük ispatı Güneydoğu’dur, Doğu’dur. Terörün estiği yerlerde, çukurların açıldığı yerlerde, maalesef oradaki benim vatandaşlarımı teröristlerin, HDP arkasındaki terör örgütlerinin oradaki bütün o cinayetlerine Mehmet Bey bütün imkanlarıyla gitti, her şeyi göze aldı. Biz de devlet olarak her türlü desteği verdik.
Diyarbakır’ı tanıyamazsınız, öyle yerleri var ki İstanbul’dan çok daha iyi konumda. 4 gidiş 4 geliş trafik. Gece aydınlatmaları vesaire… Dicle Nehri’nin kenarında piknik alanları muhteşem. Kurşunlu Camisinin olduğu o bölge, çarşı vesaire oralar şu anda bambaşka oldu. Konut noktasında da çok ciddi konut yapımına aynı şekilde orada girdik. 20 bine yakın o bölgede konut yapıldı. Aynı şekilde Şırnak, Nusaybin’de ciddi konut yapımlarına girdik. Hakkari de aynı şekilde. Kim derdi ki 15-20 sene önce Hakkari’ye havalimanı yapılacak? Yüksekova’ya Selahaddin Eyyubi Havalimanını yaptık. Biz ayırt etmedik, bölücülük yapmadık. ‘Bu benim Kürt kardeşimdir.’ dedik. ‘Burada Kürtler var, oy vermiyorlar.’ Biz öyle bir şey düşünmedik. Orası da benim memleketim.”
Erdoğan, Van depreminden sonra şehre 25 milyar liraya ulaşan miktarda yatırım yapıldığını kaydederek, Bingöl depreminde de Bingöl’e aynı yatırımların yapıldığını anlattı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile “zillet ittifakı”, “illet ittifakı” olarak adlandırdıkları birlikteliğin, Güneydoğu’yu, Doğu’yu mahvettiğini belirten Erdoğan, bölgenin altyapısıyla, üstyapısıyla yeniden ayağa kalkmasını istediklerini ifade etti.
Erdoğan, Ankara’da Mehmet Özhaseki’nin yoğun bir çalışma içerisinde bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Ankaralı kardeşlerim, vatandaşlarım, Sayın Özhaseki’yle bu yola devam etme kararını verirse inanıyorum ki Ankara çok şey kazanacak. Şu anda CHP’nin adayının afişlerinin altında CHP’nin logosu yok. İsmine oynuyor. Niye? CHP’nin adayı olduğu bilinirse oy alamayacağını o biliyor. Bunun için de tabii burada bir farklılık var. Siyaset bir defa şeffaf olarak yapılır, gizli olarak yapılmaz. Kendilerine bile güvenleri olmayanların oluşturdukları beraberlik… Kimdir bu beraberlik olarak ortaya çıktıkları? CHP’nin yanında kim var? HDP var. HDP’nin arkasında kim var?
PKK var. Bütün bunların yanında İYİ Parti kimlere destek veriyor? Bunlara destek veriyor. Saadet kimlere destek veriyor? Bunlara destek veriyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Mehmet Özhaseki ise Cumhur’un adayı. Cumhur’un adayı olarak ortada. Peki Mansur Yavaş kimin adayı? Bu ortada değil. O zaman çık açık açık söyle. ‘Ben şu partinin adayıyım.’ de. Onu diyemiyor. Onu dediği anda vatandaşım değerlendirmesini ona göre yapacaktır. ‘Bunun arkasında terör örgütü var.’ diyecektir. ‘Terör örgütünün arkasında olduğu bir adayı da ben desteklemem.’ diyecektir. Geçmişinde bu MHP’liymiş. Artık kimse onun geçmişine bakmıyor, bugününe bakıyor. Bugününe bakarak değerlendirmesini yaptığı anda benim MHP’li kardeşlerim de ona kesinlikle oyunu vermeyecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terörle bağlantısı tespit edilen isimler alındı ve kayyumlar devreye girdi. Bu, bundan sonrası için de geçerli bir uygulama olacak mı? Yerel seçim ve sonrasında yine böyle bir tespit olursa, benzer kayyum ataması yapılacak mı?” sorularına şu yanıtı verdi:
“Herhangi bir terör olayına bulaşmayan, terörle ilişkisi olmayan seçim kazanmışsa, o insanlara yönelik bizim herhangi bir adımımız olmaz. Terörle ilişkisi seçim öncesi olmuş, tespit edilememişse, daha sonra bu tespit edilmişse, terörle ilişkisi olan kimse, biz onları orada tutmayız. Bunu ben söylemiyorum, yasalar söylüyor. Çünkü bunlar devletten aldıkları parayı, Kandil’e boca ederler. Yine devletten aldıkları paralarla ne yazık ki bütün terör eylemlerini bunlar pratiğe geçirdiler. Biz bu milletin parasını kalkıp da böyle terör eylemlerinde kullansınlar diye bunlara vermiyoruz ki… Yatırım yapsınlar diye veriyoruz. Aldıkları araç gereçlerle çukurları açanlar bunlar. Bunlara bu fırsatı vermemiz mümkün değil. Bundan sonraki süreçte de atacağımız adımda bu hassasiyete dikkat edeceğiz. Yargının vereceği kararlar neticesinde de bunlar görevlerinden alınarak, bunların yerine bu işi en ideal şekilde yürütecek kayyumlar atanabilir. Bu, kanunun, hukukun vermiş olduğu bir yetkidir. Oralarda yaşayan halkımızı biz, zulme mahkum edemeyiz.”
Yerelin de kendi içinde bir beka meselesi olduğunu dile getiren Erdoğan, demokrasinin yerelden başladığını, yerelde demokrasi yoksa, genelde de olmayacağını anlattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
“Yerelde beka meselesi hallolmadıkça, genelde o sıkıntı yaşar. Bu iş öyle hafife alınacak bir şey değil. Yerelde de biz o beka meselesini çözüme kavuşturmamız lazım. Cumhur İttifakı bunu kanıtlamıştır, yerelde de genelde de kanıtlamıştır. Ülkenin bekası için taban ve teşkilatlar uyum içinde çalışmaya devam ediyor. Zillet ittifakı kendi içinde koltuk kavgasında. Bizim böyle bir derdimiz yok.
Bunun yanında çok daha önemlisi ülkenin geleceğini inşa etmeye çalışıyoruz. Bunlar ise araçlarla gereçlerle ne var ne yok ellerinde kalıyorlar hatta binalardan binalara bitişik nizamda tüneller açmak suretiyle neler yaptıklarını biliyoruz. Bunları gördüğümüze göre hala bunlara ‘Arkanızdayız, tamam, yerinizde durabilirsiniz, devam’ mı diyelim? Kayyum atamalarında geç kaldık bile biz geç… Daha zamanlı bu atamaları yapsaydık, Güneydoğu bugün çok daha farklı bir yerde, çok daha farklı bir konumda olurdu. Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu milleti kimse kandırmaya yeltenmesin. Bu ülkeyi bölmek isteyenlerle yapılan ittifakı ne tarih ne de millet affetmeyecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Herhangi bir ittifakımız yok.” diyenlerin her yerden aday göstermesi gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
HDP, Güneydoğu’da aday gösteriyor, onun aday gösterdiği yerde İYİ Parti, CHP aday göstermiyor. İYİ Parti’nin aday gösterdiği çoğu yerde, CHP aday göstermiyor, aynı şekilde HDP de aday göstermiyor. Ankara’da CHP’nin adayı var. Diğerlerinin var mı? Yok. İstanbul’da aynı şekilde CHP’nin adayı var. İYİ Parti’nin, HDP’nin adayı var mı? Yok. İzmir, Mersin, Adana’da durumlar gene aynı. Birinin olduğu yerde, bir diğeri yok. Hesapları yapıyorlar, bazı yerde hesap şaşırması gibi bir şey oluyor. Oralarda bunlar girmeyebiliyorlar. Böyle durumlar da var. Geneli itibarıyla olay böyle gelişmiştir, hatta hatta olay çok daha ileriye gidiyor. Daha ilerisi neresi? Pensilvanya’nın talimatları var. Bir diğeri de Kandil’in talimatları var. Kandil’in talimatı diyor ki ‘Güneydoğu’da, Doğu’da kendi adayımızı destekleyeceğiz. Batı’da, AK Parti’nin, MHP’nin güçlü olduğu yerlerde onların kazanmaması için biz aday göstermeyeceğiz.’ diye çok açık, net, biz televizyon ekranlarında da kendi dillerinden bunları zaten dinledik.”
“Pensilvanya’dan talimat”a ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Bu tür şeylerde Kandil de Pensilvanya da bunların hepsinin birbiriyle iletişim ağı kesilmiş değil, devam ediyor. Yeri geliyor Pensilvanya, hem söylemi hem siyaset anlayışıyla bunlarla koordine vaziyette ve bu koordine vaziyette olarak da bunların siyaset pratiğini, siyaset etme anlayışını etkiliyor. Aynı şekilde Kandil de bu şekilde verdiği mesajlarıyla, isimlerle bunları etkiliyor. İsimler de buna göre belirleniyor. Nerede aday çıkaracağız, nerede çıkarmayacağız, bunu da buna göre belirleme noktasında kalıyorlar.” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, 17-25 Aralık’ın bir yargı darbe girişimi olduğuna işaret ederek, “Buradan edinilen bazı tecrübeler var. Orada nerede durduysalar, şu anda da aynı yerde duruyorlar.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe girişimi” ifadesine değinen Erdoğan, “Bu kontrollü darbe girişimiyse, Bay Kemal senin 7 Ağustos’ta Yenikapı’da ne işin var? Niye oraya geldin? Cuma akşamına kadar zaten gelmeyeceğini bildirdin ama seni o kadar sıkıştırdılar ki sen dayanamadın ve Yenikapı’ya geldin.” diye konuştu.
Erdoğan, 15 Temmuz’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun Atatürk Havalimanı’na 23.15’te indiğini, tankların arasından geçip Bakırköy Belediyesine gittiğini, kendisinin de 15 Temmuz’da 01.15’te buraya indiğini, halkla bütünleştiğini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bay Kemal’in şu anda kullandığı bu sözü, FETÖ elebaşısı da aynı sözü kullandı. Ne zaman? 16 Temmuz’da ‘kontrollü darbe’ dedi, orada her şeyiyle kendisi açığa çıktı. Bay Kemal bununla kendini güya güvence altına almak istedi ama alamazdı, nitekim havalimanından kaçışı görüntülendi. Bay Kemal FETÖ’yle niçin aynı ifadeleri kullanıyor? Bunun cevabını önce vermesi lazım. Burada çok ciddi açıkları var.” ifadelerini kullandı.
Ekonomideki spekülasyonlara ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, S&P’nin Türkiye’ye karşı kasıtlı bir davranışının söz konusu olduğunu dile getirerek, bu değerlendirmelerin ekonomik gerçekliklerden çok uzak olduğunu ve tamamen siyasi olduğunu anlattı.
Erdoğan, S&P ile Türkiye’nin bir ilişkisi kalmadığını “bunun da onları çıldırttığını” ifade ederek, şunları kaydetti:
“2002’de 212,7 milyar lira olan bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2018 sonu itibariyle 3,9 trilyon liraya ulaştı. Mevduat büyüklüğü 16 yılda 138 milyar liradan 2,1 trilyon liraya yükseldi, toplam öz kaynaklarda 25,7 milyar liradan 421,2 trilyon liraya ulaştı. Çöken ekonomi bu mu? Bankacılıkta şube sayısı 6 bin 170’ten 10 bin 493’e çıktı. İhtiyaç olduğu için bu şubeler açılıyor.
Sorunlu kredilerin oranı ise yüzde 17’den yüzde 3,8’e gerilemiş vaziyette. Özellikle bankacılık sistemimiz sağlam şekilde yoluna devam etmekte bunu rakamlar da açıkça ortaya koymaktadır. Şu an da bankacılık sistemi çok ciddi bir itibara sahiptir. BDDK bu yıl için sorunlu kredilerin oranının yüzde 6 civarında olacağını tahmin ediyor. Bazı sektörlerde sorunlu kredilerin oranları çift haneye yaklaşsa da sektörlerin genelinde bu oran en kötü senaryoda bile çift haneye ulaşmayacak.”
Erdoğan, tanzim satış noktalarına değinerek, zincir marketlerin bu uygulamadan rahatsız olduğunu ifade etti.
“Biz nereden bu işe girdik, patlıcan, patates, soğan, biberden bu işe girdik. Niye girdik? Çünkü baktık ki patatesler, soğanlar depolanıyor.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üreticiden 2-3 liraya alınan tüketici olarak benim vatandaşıma geldiğinde 8-9-10 lira oluyor. Adım atınca bir anda fiyatlar yüzde 50 düştü. Fiyatlar düştükten sonra ‘bu ürünleri çoğaltamaz mıyız?’ sorusu geldi. Zincir marketlere ne oluyor, niye rahatsız oluyorsunuz? Siz 250-300 çeşit ürün satıyorsunuz, niye bundan rahatsız oluyorsunuz? Biz vatandaşımızın günlük temin etmek zorunda kaldığını orada satıyoruz. Et, kıyma bunlara girmedik ama siz bunda da aynı oyunu oynadınız. Bir ara kıyma 35 liraya kadar çıktı. Sonra biz ithale girince hemen fiyatlar 28 liraya düştü. Biz vatandaşımıza yapılan bu zulme ortak mı olacağız?
Biz devlet isek bu zulmü ortadan kaldırmamız gerek. Böyle giderse bu iş o zaman biz Türkiye’de 81 vilayette icabında tanzim satışları oluştur ve bu tanzim satışlarda bu şekilde vatandaşa ucuz ürün teminine çalışırız. Nerede? Gıdada. Ürün çeşitlerini arttırarak… Yoksa bizim devlet olarak piyasada ne işimiz var? Bizim bir görevimiz var. O da nedir? Denetimdir. Bunu yapmamız ve fırsatçılara dersini vermemiz lazım.”
Erdoğan, otomotiv sektörünün Türk sanayi ve ihracatının lokomotif sektörü olduğunun altını çizerek, “Son dönemde iç pazarda konjonktürden kaynaklı bir daralma söz konusu ama otomotiv ihracatı 2018’de yüzde 11 artışla 32 milyar dolara ulaşarak rekor kırdı. Rekor yine otomotivde. Sektör ayrıca Türkiye’nin 168 milyar 88 milyon dolarlık toplam ihracatından yüzde 18,8 ile yine en yüksek paya sahip oldu. İç pazarı tekrar hareketlendirmek için BDDK’nın kredi kartları ile ilgili bir açıklaması oldu. Taksit sınırı ve bireysel tüketici kredilerinde vadenin uzatılması yönünde çalışmalar yaptılar. Bu ciddi manada tüketiciyi rahatlatacaktır. Bu kapsamda fiyatı 120 bin liraya kadar olan taşıt alımı amacıyla kullandırılacak kredilerde vade 48 aydan 60 aya kadar yükselecek. Bu ciddi manada araç alımında alıcıyı rahatlatacaktır.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump ile olumlu bir görüşme yaptığını belirterek, şöyle devam etti:
“Bugüne kadar Sayın Trump ile ikili görüşmelerimiz itibariyle olumlu geçmektedir. Suriye konusuna gelince olumlu bir görüşme yaptık diyebilirim. Şu anda biliyorsunuz Savunma Bakanımız Washington’da idi. O da orada görüşmelerini yaptı. Bu görüşmelerle birlikte iş daha da farklı bir konuma gelecek. Daha net bilgileri Sayın Bakanımızdan alacağım. Görüşmemizde Suriye özellikle öne çıkarken, bunun yanında ikili ilişkilerimizde, 75 milyar dolar hedefi çok önemliydi.
Dedik ki, ‘Patriotlar meselesi sizin döneminizin getirdiği bir netice değil, bu ne yazık ki Sayın Obama döneminin getirdiği bir neticedir.’ Sayın Obama, bu işi kongreden halledilebilseydi bugünkü duruma gelmeyecektik. Maalesef bu olumlu olmadı. Kendisi de bana çok hak verdi. ‘Bu konuda çok haklısınız. Sizi buraya hangi sebeplerin getirdiğini biliyorum’ dedi. Günümüz uluslararası ilişkilerinde liderlerin kendi arasındaki diplomasi son derece önemli. Biz de Sayın Trump ile olumlu bir ilişkiye sahibiz. Bu da bir çok sorunu daha kolay çözmemizi sağlıyor. Kendisinin bir daveti oldu. Ben de kendisine ‘Önce ben sizi bekliyorum’ dedim. Bu denli ilişkilerde bir sıcaklık söz konusu.
Rusya Federasyonu ile olan ilişkilerimizdeki yoğunluk gayet olumlu bir şekilde devam ediyor. Artık dünya liderlerinin uluslararası ilişkilerdeki samimiyeti ile ayrı bir zenginlik kazanıyor. Bu ayrıca aranızda kullanılan dili bile yumuşatabiliyor. Biz Sayın Putin ve Trump ile aynı zamanda bizim dışımızda belirlediğimiz isimleri de aktive ediyoruz. Onlar da birbirleriyle hemen anında görüşme yapabiliyorlar. Bu anında yaptıkları görüşmelerle netice almamız kolaylaşıyor. Şimdi Sayın Trump ile bu görüşmelerimizde bu neticeyi alabiliyoruz ama geçmişte bunlar yoktu.
Uzun zamandır ABD’nin Ankara’da büyükelçisi yoktu. Şu anda çok önem verdikleri bir ismi Türkiye’ye büyükelçi atıyorlar. Belki bir iki hafta içinde bu büyükelçi görevine başlayacak. Maslahatgüzar ile bir büyükelçinin çalışması aynı değil. Kendisiyle de konuştuğumda, ‘Önemli bir büyükelçimi gönderiyorum’ dedi. 31 Mart’tan sonra belki bir Washington ziyareti yapma durumum olabilir, belki kendisi Türkiye’ye bir ziyarette bulunabilir. Bu konular önem arz ediyor ikili ilişkilerde.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de oluşturulması planlanan güvenli bölge konusunu ABD Başkanı Donald Trump ile belli bir noktaya taşıdıklarını söyledi.
Erdoğan, “Güvenli bölge bizim stratejik anlayışımızın dışında bir yere taşınırsa bunu kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü bizim sınırımızda bir güvenli bölge olacaksa o bizim kontrolümüzde olur. Çünkü benim sınırım. Orada herhangi başka ülkenin sınırı yok. Havan topu, füze ilk defa nereye geliyor? Benim ülkeme geliyor. Dolayısıyla ben tedbirimi karşı ülkede alacağım. Yoksa benim ülkeme füze düştükten sonra bunun tedbiri alınmaz. O zaman yerinde bu işi imha etmek zorundayız.” ifadelerini kullanırken bunun da başarıya ulaşacağını belirtti.
Afrin’de, Celabrus’ta ve El Bab’da inşa edilen huzur ve istikrarın, sınır bölgesinde de kurulması gerektiğine vurgu yapan Erdoğan, “Bunu da ancak biz kurarız. Mesela, göçmenlerden korkan Avrupa’nın Suriye’yle varlık göstermesini biz beklemiyoruz. Bir taraftan, ‘Aman ha kapıları açmayın.’ diyeceksin, ama öbür taraftan benim kapımın açık tutulmasını isteyeceksin. Gelsinler, Türkiye’yi vursunlar, böyle bir şeye müsaade edilebilir mi? Asla buna müsaade edemeyeceğimizi, etmeyeceğimizi, bütün liderlere gerek Soçi Zirvesi’nde olsun, gerek Astana’da olsun, gerek diğer ikili görüşmelerde olsun hepsini söyledik. Ve ABD’nin Suriye’den çekilme kararının ülkelerimizin menfaatleri ile Suriye’nin toprak bütünlüğü, bu çok önemli, ve siyasi birliği aleyhinde gelişmelere yol açmaması da bizim için önem arz ediyor.” diye konuştu.
Erdoğan, “Suriye’nin toprak bütünlüğü noktasında da hemfikir olmamız lazım. Çekilmeden sonra oluşacak boşluğun terör örgütleri için güvenli bölge haline gelmesine müsaade etmeyeceğimizi de söyledik.” dedi.
Adana Mutabakatı’nın Suriye’deki terör örgütüne yönelik operasyonlara imkan tanıdığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
“Adana Mutabakatı bize yaptığımız operasyonlar için imkan tanıyor şu anda. Esed’e hakketmediği bir meşruiyeti biz veremeyiz. Dikkat edilirse Adana Mutabakatı’nın içerisinde biz, teröristleri sonuna kadar kovalama hakkına da sahibiz. O bakımdan bize önemli imkan sağlıyor. Ve o günden bugüne de Adana Mutabakatı noktasında gerek bizim Esed’le münasebetlerimizin iyi olduğu dönemler dahil, hiçbir zaman, ‘Artık bunu biz tek taraflı iptal ediyoruz’ diye önümüze gelmemiştir. Tabii bunun bir şekilde önümüze gelmemiş olması nedir? Bunun devamı anlamındadır. Biz de buradan hareketle Adana Mutabakatını önemsiyoruz.”
Türkiye’nin güvenliği için her türlü adımı atacaklarını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
“Suriye’den Türkiye’yi hedef alan PKK tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla 1998’de (Adana Mutabakatı) imzalanmış. Peki, bu şu anda ortadan tam manasıyla kalkmış diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Reyhanlı nasıl oldu? Ortada. Bunları biz ‘yok’ farz edemeyiz. Onun için de Adana Mutabakatı’nın altında imzası bulunan diğer tarafın itiraz etme hakkı yok. Bu da bize, ‘Rejim sizi çağırmadılar’ diyorlar ya bazen, Adana Mutabakatı çok açık net bunu ortaya koyuyor. Sayın Putin’in de bunu bana ifade etmiş olması çok önemliydi. Bu aynı zamanda Birleşmiş Milletler şartına da uygundur. Biz her türlü adımı da bu noktada ülkemizin güvenliği için atarız.”
Erdoğan, ABD’nin Suriye’nin kuzeyine 23 bin civarında tır ve kamyonla mühimmat, araç-gereç ve birçok silah getirmesine değinerek, “Bunu bize nasıl izah edecekler? Nereye geliyor bunlar?
Burada zikredilen örgütlere geliyor. PKK’nın yan kuruluşları olan YPG/PYD, bunlara geliyor. Tabii orada bir de üstler var. Bu üstlere geliyor. Sürekli bu takviye devam ediyor. Biz kendilerine bunu sorduğumuz zaman, ‘Seri numaraları bizde var, biz bunları iş bitince alacağız’.
Bush zamanında Irak’ta da yaşadık. Aynı şeyler söylendi bize. Bunlar alınmadığı gibi daha sonra mücadelelerde bunlar bizim de elimize geçti. Birçoğu da tabi bunların satıldı. Satıldıktan sonra da Irak halkının elindeydi. Şimdi aynı şey Suriye’de oluyor. Suriye’de bu silahlar zaman içinde hep satılacak, satılmaya da başlandı. Bundan sonraki süreçte bu iş nereye varır o ayrı bir konu. Mesela, DEAŞ birçok silahı buralardan alıyor, ama DEAŞ artık bu bölgede bitiyor. Böyle bir noktaya geldi. Temennim o ki silah desteği kadar önemli bir şey varsa o da siyasi destektir.” ifadelerini kullandı.
Türkiye ile ABD’nin stratejik müttefik olduğunu, dayanışmayı sürdürmek istediklerini belirten Erdoğan, “Askerinizi madem çekiyorsunuz, askerinizi çektikten sonra doğacak boşluğa YPG/PYD teröristleri girmesin. Burayı biz halledelim. Örneğin Münbiç. Münbiç’in yüzde 90 halkı Arap’tır. Burayı şimdi o teröristler doldurmuş vaziyette. Bana Sayın Obama da aynı şekilde söz vermişti, ‘Asla bunlara böyle bir şey bırakmayız’ ama ne yazık ki Sayın Trump döneminde, ‘Böyle bir şey olmayacak’ denildi, Pompeo, Sayın Çavuşoğlu’na, ’90 günde burası boşalacak’ dedi. Kaç 90 gün geçti, nereden nereye geldik.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Münbiç’te iki hususun hassasiyet arz ettiğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
“Birincisi, yol haritasının hayata geçirilmesi sürecinin süratle tamamlanmasıdır. Daha fazla gecikilmeden Münbiç’in PYD/YPG’den temizlenmesi Türkiye için artık bir güvenlik halini almıştır. İki, rejimin Münbiç’e yönelik tahrik girişimlerine, PYD/YPG’nin rejimi Münbiç’e sokma çabalarına müsamaha gösterilmemesidir. Konu geniş bir çekilme planı çerçevesinde tabii ki ele alınıyor, bizim kararlılığımız devam ediyor. Belli bir süre bekleriz, oldu, olmadı bir gece ansızın gelebiliriz.”
İdlib’in de hayati önem taşıdığını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü İdlib’de 300-400 bin kişi orayı boşalttığı zaman gidecekleri tek yer var; Türkiye. Biz bunu kaldıramayız. Gelirse ne olacak?
O ayrı bir konu. Tabii orada HTŞ, Rusya’yı ciddi manada rahatsız ediyor. Bizim de bu rahatsızlığı ortadan kaldırmak için özellikle istihbarat teşkilatımızın gayretleri var, çalışması var. Bu çalışmalar devam ediyor. Burada madem ki biz bir dayanışma halindeyiz, zirveler birbirini takip ediyor; o zaman Rusya, Türkiye, İran birlikte burada bir sükunet, suhuletin sağlanması lazım.
Bununla ilgili olarak da o bölgede bir İdlib’in çevresinde hat var, bu hattın iç kısmını bizim gözlem kuleleri oluşturuyor, dış kısmını ise Rusya oluşturuyor. Dolayısıyla buradaki bu kuşak, istiyoruz ki sükuneti, suhuleti burada sağlamaya devam etsin.”
Erdoğan, “Bir kere terörün her türlüsüne karşı olduğumuzu her zaman söylüyoruz. Burada da bu duruşumuz devam ediyor. Asla Rusya’yı rahatsız edecek bir konuma bu işi vardırmamak gerekiyor. Aynı şekilde biz de tabii bundan rahatsız olmamamız gerekiyor. Bu dayanışma şu ana kadar ufak tefek bazı sıkıntıların dışında geldi, şu anda da aynı şekilde devam ediyor. Temennim odur ki herhangi bir yanlışla aramızdaki mutabakatı kurban etmeyelim.” ifadesini kullandı.
Suriye’nin anayasasına ilişkin çalışmalara değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bunu biz Suriye’nin geleceği için, Suriye’nin gerçek sahiplerinin bir anayasayı yazmayı becerebileceklerine inanıyorum. Burada sipariş birilerini aramaya gerek yok. Oranın gerçek sahipleri bu işi başarırlar diye düşünüyorum. Herhangi bir sıkıntının olduğu yerde de biz onlara bu konularda deneyimli, tecrübeleri anayasacılarımızla bu tür hazırlıkları yapmış olanlarla kendilerine yardımcı oluruz. Bütün mesele Suriye’deki ihtilafın, BM parametreleri temelinde siyasi yollardan çözümünü gerçekleştirelim ve bunu çok daha fazla uzatmayalım. Çünkü orada da çok cana bu iş mal oldu.’
FETÖ’nün elebaşı Gülen’in iadesine ilişkin ABD Başkanı Donald Trump’la görüşmesinin sorulması üzerine Erdoğan, “Şu an itibariyle bize net ulaşan bir şey tabii yok ama biz tabii elimize geçen her türlü belgeyi, bilgiyi Amerika’ya ulaştırıyoruz ve takipçisiyiz. Amerika’nın dışındaki diğer ülkelerde de biliyorsunuz takibini yapıyoruz ve oralardaki öncü, lider konumunda olan FETÖ’cüleri de tek tek toparlıyoruz. Onların sorgulanması, yargılanması devam ediyor ve ondan sonra da kendileri cezaevine konuluyor. Oralarda artık tutukluluk süreci, mahkumiyete girenler, mahkumiyet süreci yaşamaya devam ediyorlar.” yanıtını verdi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu kararın herhangi bir kıymeti harbiyesi yok.” dedi.
Avrupa Birliği’nin büyük bir kriz içerisinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşte bunun ilk adımı Brexit’ti ama bunu başka ülkeler de takip edeceğe benziyor. Bu Fransa’da yaşanan olaylar sıradan değil. Bunları bir kenara koyamazsınız. Demek ki bir yerde boşluk var. Boşluk sebebiyle de bunlar yaşanıyor. Aynı şekilde diğer ülkelerde ciddi sıkıntılar…
Avrupa Birliği kurumları da Avrupa Birliği’nin içinde bulunan bu krizden tabii olumsuz etkileniyor. Avrupa Birliği’nin maalesef şu anda Avrupa’ya bile faydası yok. Bunu ben neye benzetiyorum? Hani bizim şu anda bir tezimiz var ya ‘Dünya beşten büyüktür’ diyoruz. Şimdi Avrupa Birliği bir defa bunu yakalayamadı. Bir defa Avrupa da özellikle Avrupa Birliği’nden büyüktür. Bunu bir defa bilmemiz lazım. Sadece bunu bu ülkeler oluşturmuyor ki…
‘Türkiye’yi niye almıyorsunuz arkadaş’ dediğiniz zaman hep söyledikleri nedir biliyor musunuz? ‘Sizin 82 milyon nüfusunuz var.’ Nüfusumuz çok. Ya siz dilinizin altındaki asıl baklayı çıkarın ya, şunu bir çıkarın. Çıkarmıyorlar ama bunu bir zamanlar Fransız Dışişleri Bakanı’ndan bizzat dinledim. Ne dedi biliyor musunuz? ‘Siz Müslümansınız, sizi Avrupa Birliği’ne almazlar’ dedi.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim de bir B planımızın, C planımızın olması lazım. Yani vizede, Gümrük Birliğinde aynı şeyleri yaptılar. Hala aynı şeyleri yapıyorlar. İşte şu anda 14 fasıl, 15 fasıl buralarda işi sürüncemede tutuyorlar. Olur veya olmaz şunu bir defa bilmemiz lazım ki, Türkiye, Avrupa Birliği’ne her şeyiyle bağlı bir ülke konumunda değil. Onun için ‘Kopenhag Kriterleri olmazsa, Ankara Kriterleri’ni tesis ederiz. Onunla yolumuza devam ederiz’ demiştim. Bugün de aynı kafadayım. Bunun nihai kararını kim verecek? Milletim verecek. Yapılması gereken nedir?
Tamam. Bu kadar bizi oyalamaya hakkınız yok ya. Burası bir kabile devleti değil, burası Türkiye. Bizim dünyada 22 milyon kilometrekareye hükmetmiş bir devlet anlayışımız var. Biz oralardan küçüle, küçüle gelmişiz 780 bin kilometrekare olmuşuz. O şu anda ‘Ben Avrupa Birliği üyesiyim’ diyenlerin bir çoğunda bizim izlerimiz var. Hala atlarımızın orada mahmuzlarının izleri var. Önce bunu görmeleri lazım. Bunu göremeyenlere değerlendirmemizi milletimizle yaparız. Ondan sonra da kararımızı verir yolumuza devam ederiz. Olay bu kadar basit.” değerlendirmesini yaptı.
AB’nin mülteciler konusunda ilk etapta 3 artı 3 milyar avro vereceklerini, ondan sonra tekrarının olacağını söylediklerini anımsatan Erdoğan, “Şu ana kadar verdikleri 1 milyar 750 milyon dolar. Bize diyorlar ki ‘proje proje…’ Ne projesi ya. Biz yatırdık, yatırdık. Şu anda 37,5 milyar dolar yatırdık. Eser ortada. Senin plan proje dediğin şey geleceğe yönelik. Biz yapmışız bunu. ‘Gelin bunlara bakın, gezin buraları, görün’ diyorum. Yaptıklarımızdan bize siz bedel ödeyin ve zaten bunları bizim bütçemize vermiyorsunuz. Uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla AFAD’a, Kızılay’a, buralara veriyorsunuz. Tablo bu.” diye konuştu.
Cemal Kaşıkçı cinayetinin uluslararası platformlara taşınmasına ilişkin soru üzerine Erdoğan, şu karşılığı verdi:
“Bizim partimizin adı adalet. İkincisi kalkınma ve bir devlet veya liderler adalet üzere ayakta dururlar. Eğer adalet yoksa çökmeye mahkumdurlar. Türkiye her zaman olduğu gibi adaleti savunmaya devam edecek, buradan taviz veremeyiz. Çünkü adalet mülkün esasıdır. Burada zikredilen mülk, ‘mal mülk’ anlamında mülk değil. Devletin ikamesi için ifade edilen bir anlamdır. Gelinen noktada Cemal Kaşıkçı cinayetini örtbas etmek, yok saymak mümkün değildir. Elimizdeki belgeler bize bunu gösteriyor. Biz bunu başta Suudi Arabistan’ın yetkilileri olmak üzere hepsine dinlettik.
Kendileri bunu dinledikleri zaman, feveran ettiler. ‘Bu ancak morfinlenmiş bir insanın yapacağı bir iş’ dediler. Bunu biz özellikle Kral Selman’la da görüştük. Aynı zamanda veliaht prensle de bunları telefonda görüştük ama bir netice alamadık. Hep söylüyorlar, ‘Biz bunlara verilmesi gereken ceza neyse vereceğiz.’ Şimdi ortada bir defa şöyle bir durum var. Bunu kaç kere anlattım televizyonlarda. İki tane uçakla buraya gelen 15 kişi, bu işi icra edenler ve bu 15 kişinin içinde bunun katilleri ama zaten burada ortak bir eylem var. Bu ortak eylemin talimatını veren kim?
Bunun ortaya çıkması lazım. Bu da belli, niye? Bu 15’e talimatı kimin verdiğini bu 15 biliyor zaten. Hatta Dışişleri Bakanları şu anda Dışişleri Bakanlığı görevinden alındı, başka bir göreve getirildi. O çok daha ileri gitti, dedi ki ‘Yerli işbirlikçiyle beraber bunu yaptık.’ Veliaht prens ise arka kapıdan Cemal Kaşıkçı’nın çıktığını söyledi. Bizzat kendisi. Ya bu nasıl bir iş ki, dışarıda nişanlısı bekliyor, Cemal Kaşıkçı arka kapıdan çıkıyor, nişanlısını almadan gidiyor. Böyle bir mantık, böyle bir anlayış olabilir mi? Bunlar dünyayı enayi zannediyorlar. İşin tabii ileri boyutlarını da kendileri çok daha iyi biliyor.
Diyen bir ahlaksız, adi var orada. Meğerse bu adli tıp mensubuymuş. Bakın gelişte kimi nereye gönderecekleri belli. Başlarındaki lider konumunda olan isimler belli. Bu isimler ortada olduğuna göre, bunu şimdi veliaht prens bilmeyecek de kim bilecek. Bunun toplamda 22 kişiye falan çıkarıldığını söylediler. Talimatı veren belli. Bunu Amerika’dan gelen heyet, onlar bile kararı adeta kendi aralarında vermiş durumdalar ama konuşmuyorlar, konuşamıyorlar. Sadece ‘biz böyle zannettik’ diyorlar.”
Erdoğan, BM’den ve CIA’dan gelenlere kayıtların dinletildiğini aktararak, “Biz ortadayız, her şeyimizle bunları söylüyoruz. Suudi Arabistan, Türkiye ile olan ilişkilerine yönelik farklı tavırlar içerisine girmek suretiyle bu işi farklı bir mecraya doğru akıtıyor. Biz sizin bir defa lekelenmemeniz, bu noktada adil davranmanızı bekliyoruz sizden. Bunun adımını atın. Her zaman bizim bir sözümüz var. Nedir o? ‘Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz’
Eğer senin bu noktada kendinden şüphen yoksa, ne korkuyorsun açıkça çık ortaya konuşman ne varsa bunları konuş. Ama böyle sağa sola dolar, petrol dağıtmak suretiyle bu iş çözülmez. Çünkü ortada bir can var. Bu bir kalemşor ve senin vatandaşın. Biz bunu dünyaya anlattık, anlatacağız. Çünkü bu benim ülkemde oldu.” değerlendirmesini yaptı.
“Yeni askerlik sistemi ne zaman hayata geçecek?” sorusuna Erdoğan, “Yakın, yakın. Şu anda tarih vermeyeyim de… Bir defa seçim sonrasına kalır çünkü şu anda Savunma Bakanımız yurt dışında. O da gelecek.” yanıtını verdi.
Erdoğan, Meclis Başkanlığı seçimiyle ilgiliyse “Yarın saat herhalde 17.00 gibi biter diye düşünüyoruz. Sayın Bahçeli zaten bu noktada açıklamasını sağ olsun yaptılar. Biz de arkadaşlarımızla gerekli çalışmalarımızı yaptık. Nasıl ki MHP milletvekillerinin parlamentoda olması çağrısını Sayın Bahçeli ifade ettiyse, biz de tabii aynı şekilde bütün milletvekillerimizin eksiksiz Meclis’te olmasını özellikle istiyoruz. Bir an önce seçimi bitirip, seçimden sonra yeni meclis başkanımız inşallah görevine başlamış olur.” ifadelerini kullandı.
Gençleri sigaradan korumak istediklerini ifade eden Erdoğan, “Büyük kızım Yeşilay’ın yönetiminde, ciddi gayreti var. Kurumsallaşma noktasında gerek ulusal gerek uluslararası bazda çalışmaları devletle koordineli olarak yürüyor. Yeni düzenlemeler de gelecektir, bunun çalışmalarını ayrıca yapıyoruz, yapmamız lazım. Ben bireysel olarak yapıyorum. Siz de yapın, arkadaşlarınızın cebinden paketleri alın, tarihini yazın, telefonunu yazın. Gerekirse onları bize verin, biz zaman zaman sergileme noktasına gidiyoruz. Bu konuda çok farklı bir şekilde gelip bizden mali noktada, ekonomik olarak, finans noktasında destek isteyenlere de pek iyi bakmıyoruz.” diye konuştu.
Mısır’da yaşanan son gelişmeleri değerlendiren Erdoğan, “Bizim Mısır ile münasebetlerimiz acaba niye kesildi? Veya üst düzeyde liderler olarak biz niçin görüşmüyoruz? Buraya bir bakmak lazım.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, net konuşmayı sevdiğini belirterek, dünyada darbecilere karşı olduğunu söyleyenlerin Mursi’yi darbe ile indiren Sisi’ye karşı bir tavır koymadığını tam aksine Sisi’yi kırmızı halılarla karşıladıklarını kaydetti.
Bu ülkelerin aynı şekilde 15 Temmuz darbe girişiminin de arkasında olduğunu dile getiren Erdoğan, “15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaydı bu ülkeler. Mursi yüzde 52 oyla, halkının oyuyla gelmişti, indirdiler, ondan sonra faturayı farklı bir şekilde kestiler. Şu anda Mursi, arkadaşlarıyla hala cezaevinde. Yıllardır Sisi’nin darbeci olduğunu ben hep söyledim, gizlemedim. Batılı ülkeler maalesef darbecileri desteklemekte hala kararlılıkla yollarına devam ediyor. O mütereddit gözükmeleri falan uydurmaca.” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açık, net ortada olan bir şey olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Bu bir defa insanlık suçudur. Sayısal olarak baktığımızda, Sisi göreve geldiğinden bu yana benim de aklımda kalan, yani 42 kişiyi idam ettiler ve en son bu 9 genci idam ettiler. Şimdi bu bir defa yenilir, yutulur bir lokma değil. Bakın Uluslararası Af Örgütü müracaat etti bunun durdurulması için. Netice aldı mı? Alamadı. Bizde, cezaevinde olduğu zaman kıyamet koparıyorlar. Halbuki bizde idam yok. Niye bu kıyameti koparıyorsunuz? Ama 9 tane genç ya. İşte geçen sabah idam edildi.
Batı’nın sesini duyuyor musunuz? Herhangi bir bu noktada ne yaptı, ne etti diye bir şey var mı? Yok. Hele hele bir gencin ifadesi ki bu çok çok dokunaklıydı. Ne diyor? Bunu hakime söylüyor. ‘Eğer bana verilen elektrik sana verilseydi Enver Sedatları sen çoktan idam ederdin.’ diyor. Ne kadar elektrik verildiğini söylüyor, bakın bu çok enteresan. ‘Mısır’ı 20 yıl aydınlatırdı bana verilen elektrik.’ diyor.
Şimdi şu gencin halini düşünün ve bu genç bu şekilde idam ediliyor. Bu ne biçim işkencedir? Ondan sonra ‘yok sen söyledin, böyle konuştun.’ Tabii konuşur ya. Böyle bir işkence yapılan bir insan ondan ne istersen her şeyi konuşur. ’20 yıl Mısır’ı aydınlatır.’ diyor. Sana bu verilmiş olsa sen de diyor nice Enver Sedatları aynı şekilde götürürdün diyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sisi’yi eleştirerek, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak şu anda Sisi’nin yapmış olduğu eylemi, o şimdi diyecek ‘yargı verdi kararı.’ Tamam da orada yargı, seçim falan bunların hepsi hikaye. Orada tamamen otoriter, totaliter bir yapı var. Kimi istersen onu oraya getiriyorsun, istediğin anda da onları alıyorsun. ‘Tayyip Erdoğan niçin Sisi ile görüşmüyor?’ diyenlere cevap veriyorum.
Aracı olanlar oluyor, geliyor zaman zaman. Ben böyle bir kişiyle asla görüşmem. Her şeyden önce onun bir defa genel afla içerideki bütün insanları serbest bırakması lazım. Serbest bırakmadığı sürece de biz kalkıp Sisi ile görüşemeyiz. Görüşenlerin de şunu bilmesi lazım ki onlar da tarihte farklı bir şekilde değerlendirilecektir. Mısır halkı bizim canımız, ciğerimizdir ama kendisi asla.” ifadelerini kullandı.
Meclis Başkanlık seçiminde Mustafa Şentop’un isminin önerilmesine ilişkin değerlendirmesi sorulan Erdoğan, “Tabii herhangi bir işi yarışa sokmamızın gereği yok dedik. Milletvekili arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğuyla bir görüşme grup başkanımız yaptılar. Bu şeyden sonra ortaya böyle bir durum çıktı. Biz yani adeta tek isimle seçime girelim dedik. Sayın Şentop’un aday olmasını kendisinden rica ettik. O da adaylığa müraacatını yaptı. Bazı gazeteler yüzde şu kadar, yüzde bu kadar falan böyle bir şey söz konusu değil. Burada zaten şu anda Başkanvekili olarak Meclis’te görev yapan, aynı zamanda Anayasa hukukçusu durumunda olan Mustafa Şentop arkadaşımızı bu işe en uygun, layık olan arkadaşımızdır dedik. İnşallah yarın adayımız olarak çıkacak.” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de bu konuda desteklerini açıkladığını vurgulayan Erdoğan, “Sayın Şentop diğer partileri de ziyaret edeceğini bana söyledi. ‘İsabetli olur’ dedim. Onları da ziyaret etmek suretiyle şöyle samimi bir havada Meclis süratle kararını verirse yarın saat 17.00’de falan zannediyorum oylama da bitmiş olur diye düşünüyorum. Bu arada tabii biz de kendi içimizde oluşacak yeni yapıda hem başkanvekilimizi bu arada onu planladık. Tabii başkanvekili ile ilgili adımı da attıktan sonra iş iyice… Biliyorsunuz boşluk devlet yönetiminde kabul edilmez. Anında bütün adımları atmak lazım.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yaşlılık Şurası’nda çektirmiş oldukları bir fotoğrafın gösterilmesi üzerine, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un Birinci Yaşlılık Şurasını iyi organize ettiğini ve hazırladığını söyledi.
Şuranın, 2 bin 300 kişilik kongre merkezinde gerçekleştirildiğini hatırlatan Erdoğan, şunları anlattı:
“Duygusal anlar yaşadık. Şu anda ekranda gördüğünüz yaklaşık 104 yaşında bir annemiz, teyzemiz. Maşallah hafızası falan yerinde. Yine 100 yaşı aşkın bir Kıymet hocamız var. Çanakkale şehitlerine şiirinden belli pasajları okudu. Ben hakikaten hayret ettim. Baktım ki dinamik bir ruh var. Çanakkale şehitlerinin o dinamizmini kendinde yakalamış ve o ruh içerisinde şiiri okuyor el, kol hareketleri ile. Büyük ihtimalle Edebiyat hocasıydı öğretmenlik yıllarında. Ben de çok çok duygulandım o gün.
Şanlıurfa’dan gelen bir annemiz vardı. Bunların hepsi 100 yaşı aşkın. ‘Bak Şanlıurfa’ya geldiğinde Karaköprü’ye geleceksin. Ben sana bir içli köfte yapacağım’ diyor. Hala dinamik maşallah. Böyle bir tabloyu yaşadık. Çanakkale şehitlerini de o hocamız okudu. ‘Seninle bir düet yapardık’ dedim ben. Gayet güzel bir birinci Yaşlılık Şurası’nı gerçekleştirdik.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın öncülük ettiği Sıfır Atık Projesi ile ilgili sorulan soruya da “Eşim de tabii gerçekten unutulmuş, ihmal edilmiş bir konuyu gündeme getirmek suretiyle Türkiye’de bir hassasiyeti ortaya koydu. Sıfır Atık Projesi şimdi devletin kurumlarından, özel sektör kurumlarına doğru da yaygınlaşmaya başladı.” diye konuştu.
Yerel yönetimlerin şu anda bu projeyi yapmaya başladıklarını kaydeden Erdoğan, Sıfır Atık Projesi ile gerek organik, gerek inorganik bütün atıkların toplanıp değerlendirilmesinin, ülke ekonomisine de büyük kazanım olduğunu söyledi.
Erdoğan, bu yapıldığı zaman birçok ormanda ağaçların kurtarıldığını, organikte kompost gübrenin değerlendirilmesi konusunda ise özellikle park ve bahçelerde doğal gübre kullanılmasına imkan sağlandığını anlattı.
Bu proje ile birçok yerde elektrik enerjisinin de sağlanabildiğini ifade eden Erdoğan, “Kemerburgaz’da ilk adımını atmıştık zamanında. Şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin de böyle bir yeri var. Tabii özel sektöre yap-işlet-devretle vermişti. Yani yaygınlaşıyor. Onun için ben de eşimin başlattığı bu süreci, vesile olduğu için kendisine teşekkür ediyorum. Çünkü önemli bir adımdı. Takipçisi de. Bu konularda baya hassasiyeti var. İnşallah bundan sonra da bunu kovalayacağız.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözlerini, “31 Mart, inşallah milletimiz, ülkemiz için hoşgörü içerisinde, dayanışma içerisinde memleketimizin, milletimizin faydasına olacak şekilde sonuçlansın diyoruz.” şeklinde tamamladı.
AA
Artık uzun vadeli ve hakkaniyete uygun planlar hazırlanacak