Doctor B olarak da bilinen dünyaca ünlü estetik, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur’un Zorlu Center, Quasar İstanbul ve Bursa’da bulunan hastanelerinin tasarımlarını üstlenen AAD Architects, insana yapılan mucizevi estetik dokunuşu hikayelendirerek mimariye aktarıyor.
İlk etapta Zorlu Center’da, sonrasında ise Quasar İstanbul’da açılan Doctor B Estetik Hastaneleri’nin tasarımcısı AAD Architects, sadece bir hastane mekanı olmaktan öte insana dokunan, içindeyken farklı hissettiren, davetkar mekanlar yaratıyor. Sağlık mekanlarının tasarımlarında her zaman özgün, sıradışı ve sanat odaklı bir yaklaşımla hareket eden AAD Architects kurucusu Mimar Ayşegül Güner, “sorgulayan, düşünen ve düşündüren mekanlar” olarak tanımladığı Doctor B Estetik Hastaneleri’nde öncelikli hikaye olarak insana duyulan saygı, hayranlık ve merak duygularına odaklanmış.
Doctor B hastanelerinin tasarımında Op. Dr. Bülent Cihantimur’un mesleği olan estetik cerrahinin insan bedeninde ve ruhunda yaratabileceği değişikliklerden yola çıktıklarını aktaran Mimar Ayşegül Güner “Doctor B, öyle büyük bir fark yaratıyor ki, yaptıkları insanın doğasına bir başkaldırı gibi” sözleriyle vurguladığı bu estetik değişikliklerin yapılan tasarım ile birleşmesini ve buluşmasını hedeflediklerini vurguluyor ve ekliyor: “Doctor B Estetik Hastaneleri’nde insana yapılan dokunuşu, bizler de benzeri bir hikaye ile mimariye uyarlamaya çalıştık. Bu devrimsel değişimin parçası olan insanların hastaneden ayrılırlarken yaşadıkları özgüveni ve mutluluğu artıracak bir hikaye oluşturduk.”
AAD Architects, Zorlu Center Doctor B Hastanesi’nde kutu gibi tasarlanmış olan dikdörtgen bir mekanı ele alarak içerisine organik formlarda duvarlar eklemiş; fonksiyon ilişkisini en uyumlu şekilde oluşturarak akışkan ve yenilikçi bir alana dönüştürmüş. Mekanın planı ile olan ilişkisi, bir insan bedeni olarak hayal edilmiş. Estetik cerrahinin insanların bedeninde yapmış olduğu hareket, duvarlarda ve tavanlarda da devam ettirilmiş. Malzeme seçimleri, projeye uygun ve istenilen formlarda tasarlanabilecek şekilde mermer, ahşap ve metal kombinasyonu olarak seçilmiş. İnsanın varoluşu, huzuru ve dinginliği, kendi ile barıştığı o an, tasarımın nefesi olmuş.
Lüksün çok zarif bir şekilde hissettirildiği Doctor B Estetik Hastanesi projesinde gelen misafirlerin kendilerini çok özel hissetmelerini sağlamak, tasarımda önemli bir girdi olarak ele alınmış. Her insanın özgün bir eser olması düşüncesinden yola çıkılarak kliniğin tasarımında “Kendi değerini hisset…” mottosuyla ilerlenmiş. Hastanede bulunan bütün mobilyalar da hikayeyi tamamlayacak şekilde tasarlanmış ve üretilmiş. “İnsan nedir? Neden değişime ihtiyaç duyar? Sadece güzellik midir? Lüksün insan bedenindeki yansıması nedir?” gibi sorulara aranan cevaplar ile tasarım devam ettirilmiş.
Zorlu Center Doctor B Hastanesi’nin hikayesi, mekanın giriş kısmında düşündüren bir banko, duvar ve tavan üçlemesi ile başlamış. Malzemeler ve formlar birbiri içerisine geçerek, mekana doğru misafirlerini çekiyor. Hastane kullanılmaya başlandığı anda alınan en önemli geri bildirimlerden birisi de gelen misafirlerin merak duygusu ile tüm kliniği deneyimlemek istedikleri yönünde olmuş.
İnsan bedenine atıfta bulunan duvar tasarımları ile koridorlar, uygulama odalarına ve doktor odalarına yönlendirilmiş. Arada ortaya çıkan bir dinlenme ve bekleme alanı ise, Zorlu Center’ın orta alanına doğru açılan bir balkona bağlanmış. Uygulama odalarında özellikle tasarlanmış olan dört farklı aydınlatma tipi, hastanın dört farklı anını baz alıyor: Hastanın odaya girdiği an, uygulamanın yapılma anı, hastanın dinlenme aşaması ve son olarak hastanın yenilenmiş olarak kendisini gördüğü an… Ayrıca, hastaların aydınlık konforu uygulama odalarının en önemli tasarım kriterlerinden biri olmuş.
Sağlık yapılarının teknik olarak, mekanik ve elektrik altyapıları anlamında mimariyi zorlayan yapılar olduğunu, yapılan tasarımın düzgün bir şekilde çalışmasını sağlamanın, aynı zamanda ciddi bir teknik altyapı ile uyum gerektirdiğini dile getiren Mimar Ayşegül Güner için tüm bunların eş zamanlı ve uyumlu bir şekilde çözüme kavuşturulması, projenin en zorlayıcı kısımlarından birisi olmuş. Zorlayıcı malzemeler ve formlarla çalışılması, elektrik ve mekanik mühendislerinin gözünü ilk başta korkutsa da iyi bir ekip çalışması ile proje başarılı bir biçimde sonuçlandırılmış; tasarım ve estetik, işin sonunda etkileyici bir bütünselliği doğurmuş.
Nihayetinde Doctor B Zorlu Center Estetik Hastanesi, hayatın bir parçası olarak mekan ve insan ikilemesinde bir buluşma noktası haline gelmiş. Herkesin kendisine dair bir hikaye edindiği; girerken başka, çıkarken bambaşka izler bıraktığı bir mekan elde edilirken AAD Architects’in formlarda oluşturduğu akışkanlık sayesinde kullanıcılar üzerinde düşündürücü ve şaşırtıcı bir etki yaratma hedefi başarıyla sonuçlanmış.
AAD Architects’in Doctor B için tasarladığı bir diğer proje olan Quasar İstanbul’daki Aesthetic International ise Op. Dr. Bülent Cihantimur’un cerrahi bir tıp merkezi hayali ile başlamış. Estetik olabilecek bütün operasyonların ve uygulamaların yapıldığı yaklaşık 6000 metrekarelik bir sağlık tesisi olarak ele alınan proje; ofisleri, uygulama odaları, doktor odaları, hasta servis odaları gibi birçok fonksiyonu içerisinde barındıran, hastane özelliğinde bir mekan tasarımı ve uygulama hikayesi olmuş.
Büyük bir yenilenme hikayesinin ve yeniden doğuşun ele alındığı Aesthetic International’ın planlaması fonksiyon şemaları hazırlanarak başlamış. Dünyada insana verilen ikinci yenilenme şansının bir çeşit manevi kapısı olarak sembolize edilen mekanda ana rahmine düşen bir ceninin dünyaya geldiği güne kadar geçirdiği tüm süreç hikayelendirilerek aktarılmış. Bu yeniden doğuşun bilim ve sanat ile insanlığa büyük bir zenginlik olarak armağan edilmiş olması da hikayenin meyveleri olarak düşünülmüş.
“Yüzyıllardır insanların bilim ve sanat sayesinde gelişerek, değişerek yaşam kalitelerini arttırdıklarına şahitlik ediyoruz. Bu mekanın tasarımında da sanatın yarattığı manevi zenginliği, bilimin gerçekçi bakış açısı ile bütünleştiren ve yeniden doğan insana açtığı ufuklara odaklandık” diyen Mimar Ayşegül Güner, mekanın tasarımında ana rahminin formunu ve merkezi bir alandan dağılan, sağa sola ayrılan yumurtalıklara giden koridor kanallarını betimlediklerini dile getiriyor. Koridorlardan girilen uygulama odaları, doktor odaları, servis odaları, tuvaletler ve diğer bütün alanlar da bu kanala tutunmuş.
Aesthetic International projesine yeni bir isim verilecek olsa adının “Yeniden Doğuşun Dansı” olabileceğini dile getiren Ayşegül Güner “İnsanlar yeniden doğuşta girdikleri odalardan ve ameliyathanelerden tamamen değişerek, yenilenerek ve kendileri ile bir kere daha tanışarak çıkıyorlar” diyor ve bu sebeple her odanın kapısının tamamen özgün şekilde tasarlandığını ve her kapıda ayrı bir bilim ve sanat insanının yansıtıldığını sözlerine ekliyor. Böylece ana rahmindeki kanallarda insanlar bilim ve sanat ile buluşturulmuş; şaşırmaları, düşünmeleri ve öğrenmeleri sağlanmış. Bu yaklaşım sayesinde adeta bir galeriye dönüştürülen hastanenin ameliyathanelerinde de ressamlarla özel çalışmalar gerçekleştirilmiş. Bir sağlık mekanında ilk kez uygulanan bu yoğun sanatsal yaklaşım Sağlık Bakanlığı denetim ekiplerinde de büyük bir şaşkınlık yaratmış. Ameliyathane duvarlarındaki insana dair estetik figürler alışılmışın dışında bir deneyim sunmuş.
Tıp merkezleri ve hastanelerin çok ciddi teknik denetimlerden geçirildiğini vurgulayan Mimar Ayşegül Güner, “Sağlık mekanlarında projelerin mimari, inşaat, mekanik ve elektrik altyapıları kurallara tamamen uygun olarak ele alınır. %100 proje uygunluğu aranır ve birebir olarak yerinde denetlenir. Çok katı kuralların içerisinde böyle bir tasarımı gerçeğe dönüştürmek hiç de kolay olmadı” diyerek sözlerine devam ediyor: “Oluşturulan böyle bir mekanda bu hikayeyi yaşayan insanların deneyimlerine şahit olmak bence mimarlık mesleğinin en büyük ödülü. İnsanlara hem manevi hem de fonksiyonel anlamda hizmet edebilen bir mekan tasarlamanın önemi çok büyük.”
Aesthetic International’da mimari tasarımın uygulama safhasında yaşanan zorluklar, malzemelerin tasarıma adapte edilmesi ve tabii ki doğru bütçe içerisinde hareket etmek işverene karşı duyulan önemli sorumluluklar olarak ele alınmış. Ahşap, metal, mermer ve corian malzemenın öncelikli olarak kullanıldığı mekanda malzemelerin adeta birbirleriyle dans etmeleri sağlanmış. Hiç beklenmedik bir yerde hiç beklenmedik bir malzemenin hastaları karşıladığını dile getiren Ayşegül Güner, merdivende özgün bir şekilde kullanılan epoksi malzemenin fırça darbeleri ile dağıtılarak sperm etkisi elde edildiğini, asansörlere doğru devam edildiğinde ise duvarlarda bir yaşam ağı ören metal örümcek heykellerinin misafirleri karşıladığını vurguluyor ve ekliyor: “Bir uygulama odasına Mimar Sinan ile, bir diğerine Coco Chanel ile, başka bir tanesine ise Leonardo da Vinci ile açılıyor kapılar. Mekanın her bir köşesinde hikayeyi tamamlayan ayrı bir sanat eseri yerleştirerek projede bütünlüğü yakalamaya çalıştık.”
RE360 Gayrimenkul Buluşması 7 Aralık’ta