Kriz, özellikle Türkiye’nin lokomotifi denilen inşaat sektöründe en yıkıcı etkilerini gösteriyor. Konkordatolar, işten atmalar, ödenmeyen ücretler ve banka borçları… Peki ne oldu da ülkeyi kalkındıracağı söylenen ve yüzlerce işçinin canına mal olan dev projelerin başındakiler iflas bayrağını çekti, beton mikserleri dönmez oldu?
Bu soruları İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Cemal Gökçe yanıtladı. Öncesindeki görevleri bir yana 1998’den 2016’ya yılına kadar İMO İstanbul Şube Başkanlığı ve halen Genel Başkanlık görevini sürdüren Gökçe, inşaata dair deneyimlerini paylaştı.
İhtiyaç değil, ticari anlayışla yapıların inşa edildiğini dile getiren Gökçe, ekonominin inşaata, betona bağlandığını ama bunun da bir doygunluk noktası olduğunu söyledi.
2008 krizinde de ihtiyaç temelli olmayan, sosyal niteliği yok sayılan konutlar üretildiğini kaydeden Gökçe, “Dağ taş inşaata dönüştürüldü. Rantı en yüksek yerlerden başlanarak yapıldığı için sosyal sorunlar yaşandı. Gelinen noktada Türkiye’de yaklaşık 3 milyon civarında fazla konut var ve bunların satılması lazım. Peki kime satacaksınız? Konut ihtiyacı olan insanların paralarının olması lazım ama krizle birlikte artan işsizlik, hayat pahalılığı nedeniyle insanların eve ne peşin ne de banka kredisiyle verecek parası yok” dedi.
Ülke ekonomisinin “lokomotifi” haline getirilen inşaat sektörünün birçok iş kolunu da etkilediğini ifade eden Gökçe, sadece konut sektörünün yaklaşık 250-300 iş koluna hitap ettiğini ifade etti. Bu süreçte sürekli dışarıya borçlanıldığını belirten Gökçe, kamu bankalarından çiftçiye veya ihtiyacı olan vatandaşa verilmeyen milyarlarca kredinin kamu-özel ortaklığı çerçevesinde köprülere, havaalanlarına aktarıldığını söyledi.
“Artık havuzun suyu doldu” diyen Gökçe, şunları söyledi: “Her alanda olduğu gibi inşaat sektöründe kriz gerekçesiyle konkordatolar ilan edildi, işçiler işten atıldı, meslektaşımız inşaat mühendisleri ya işten çıkarıldı ya da esnek çalışmaya maruz kaldılar. Yaklaşık 10 ay içinde 600-700 civarında kişi işten çıkarıldı. İnşaat sektörü krize geç girer ve krizden geç çıkar. Çünkü birtakım malzemeler alınmıştır ve işçilerle anlaşmalar yapılmıştır. O yüzden belli bir hızda inşaatlar sürer ama bir yerden sonra tıkanır ve krize girer. Bu nedenle şu an üretime devam eden inşaat şirketleri de krizden etkilenecektir. İnşaatta krizin en az 3 yıl daha yaşayacağı yönünde ciddi tespitlerimiz var.”
En son Ziraat Bankasının kişilere ve inşaat şirketlerine sunduğu düşük faizli konut kredilerinin bir etkisi olup olmayacağını sorduğumuzda, Gökçe bunun krize bir çare olamayacağını söyledi.
Gökçe, “Bankalara faizleri aşağıya çek demenin karşılığını yine hazinenin yani bizim ödememiz lazım. Mesela İşsizlik Fonu’ndaki paralar kamu bankalarına verildi. İkincisi bu faizler ne kadar sürse de vatandaş konut alacak durumda değil. İş garantisi var mı ki insanlar konut kredisi çeksinler. Hayat pahalılığı o hale geldi ki kriz her evi vuruyor. Siz konut kredilerinde faizi yüzde 0.50’ye bile indirseniz, insanların kredi çekebilmesi mümkün değil. Ben kendi çevremden de biliyorum. Her zaman iş bulması beklenen inşaat mühendisleri dahi işsiz kalıyor” dedi.
İnsanlığın tarih boyunca barınma ihtiyacını karşılamaya çalıştığını belirten Gökçe, bugün gelinen noktada ise barınma ihtiyacının yerini kara ve ranta bıraktığına dikkat çekti. Türkiye’de özellikle yaklaşık 20 yıldır inşaat sektörünün tümüyle rant temelli düşünüldüğünü belirten Gökçe, “Türkiye’de ciddi bir plansızlık, günü birlik hareketler var. Oysa ülke, bölge ve kent planlarının olması gerekiyor. Çünkü plan yapmak, geleceğe dair öngörüleri ortaya koyma anlayışıdır. Örneğin; 30-40 sene sonra Türkiye’nin nüfusunun ne kadar olacağını hesaplamanız gerekir. Bu nüfusa uygun olarak ne kadar konuta, okula, hastaneye, ihtiyaç duyulacağını bilmeniz lazım. Dolayısıyla insanların gelecekteki insan olmanın gerektirdiği tüm faaliyetleri planlı hale getirmeniz gerekir. O planlamalar doğrultusunda da inşaat sektörünü yönetirsiniz. Fakat bizim ülkemizde böyle bir anlayış yok” dedi.
Rant için plansız yapılaşma öyle bir noktada ki, sadece İstanbul örneği bile durumun vahametini gözler önüne seriyor. İMO İstanbul Şube Başkanı olduğu 2009 yılında İstanbul’daki 1/100.000 ölçeğindeki planı örnek veren Gökçe, şöyle devam etti: “Bu planda üçüncü köprü, Avrasya tüneli, üçüncü hava alanı yoktu. Diğer meslek örgütleriyle birlikte bir takım eksiklerin düzeltilmesini de istedik. İstanbul’un deprem bekleyen bir kent olması nedeniyle geleceğe yönelik rehabilite edilmesi, yapıların güçlendirilmesi, yeni yapıların da deprem yönetmeliklerine uygun olarak yapılması gerekir. 1999 depremi, İstanbul’daki yapıların yüzde 25’inin kullanılamayacağını ortaya koymuştu. Bu nedenle 1999-2003 yılında valinin başkanlığıyla bir il afet merkez kurulu oluşturuldu. Ben de bu kuruldaki 14 kişiden birisiydim. Rektörler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Ahmet Mete Işıkara da vardı.
Yapıların hazır olmadığının yanı sıra, depremde gidilecek toplanma alanlarının da olmadığını tespit ettik. Toplanma alanlarını sadece boş yerler olarak düşünmemek gerekiyor. Toplanma alanı en yakınında bulunan binanın yüksekliğinin bir buçuk katı kadar uzak mesafede olması lazım ki insanları etkilemesin. O dönem 493 toplanma alanı belirlendi. Ancak bugün itibariyle İstanbul’da belirlenen 493 toplanma alanlarının dörtte üçü yapılaşmaya açıldı.
Bugün 60-70 tane toplanma alanı kaldı. AFAD İstanbul’da 2 bin civarında toplanma alanı olduğunu söylese de onlar mahalle arasında olan sıradan boş alanlardan ibaret.”
Kamudan ihale alan şirketlerden en hızlı sürede projeleri bitirmelerinin istendiğini belirten Gökçe, bunun faturasının da işçilere çıkarıldığını söyledi. İnşaatların belli bir başlangıç ve bitme süreleri olduğunu, yapılan plana göre hangi safhada, hangi işlerin yapılması gerektiğinin de belli olduğunu kaydeden Gökçe, ancak bunun yerine müteahhitlere el uzatılıp adeta kurban pazarlığı yapıldığını anlattı. Buna kendilerinin de tanık olduğunu belirten Gökçe, “Burayı 5 yılda değil 3 yılda bitireceksin” denildiğini ve bunun sonucunda işçilerin 15-16 saat çalıştırılarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığını söyledi.
Birkan Bulut/Evrensel
Kriz inşaatta 3 yıl daha sürecek