İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Meriç Köyatası, ekonominin köşe taşlarını anlattı…

Ekonomist Meriç Köyatası, dolar, euro fiyatları ve enflasyonda neler olacağını açıkladığı yazısında enflasyon ve döviz kurunun neden düşmeyeceğini madde madde anlattı…

Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası, enflasyonun koştura koştura üç haneli rakamlara gittiğini, enflasyon koşarken döviz kurunu durdurmanın olanaksız olduğunu söyledi.

Köyatası, Türkiye’de enflasyon ve Dolar ve Euro’nun neden düşmeyeceğini 12 madde sayarak tek tek açıkladı.

İşte ekonomist Meriç Köyatası’nın o yazısı:

“2021 sonu enflasyonumuz yüzde 83… Bakmayın siz TUİK’in yüzde 36’lık enflasyonuna… Zaten çarşıya pazara çıkanlar TUİK’in yüzde 36’lık enflasyonuna inanmıyor. Yine TUİK’in üretici fiyatları enflasyonu bile yüzde 80…

Enflasyon yüzde 80 olunca, döviz kurunu da, faizi de tutamazsınız. 3 Ocak’ta enflasyon açıklanınca döviz kurunda ve piyasa faizlerinde ciddi artışlar olacak diye bekliyorduk. Merkez Bankası, kasasında olmayan döviz rezervleri ile borçla harçla döviz kuruna müdahale ediyor, doların 13 liradan 14 liraya sıçramasını önlemeye çalışıyor.Kim bilir bu arada Merkez Bankası, kasada olmayan dövizlerinden ne kadarını daha sattı, ne kadar eksi rezerv biriktirdi. Bir haftaya kalmaz ortaya çıkar.

Enflasyonun tek nedeni olmaz. Enflasyonun birden çok nedeni vardır. Ve elbette sonuçları da vardır. Enflasyon arttıkça, döviz kuru da artar, faiz oranları da artar. Siz istediğiniz kadar müdahale edin, döviz kurunu istediğiniz kadar baskılayın bekler, bekler, birikir ve fena patlar. Kendini düzeltir.

Çıldırmış bir piyasada döviz kurunun 18 liradan 11 liraya düşmesini ve sonrasında 13 liraya oturmasını bir zafer kazanma edasıyla kutladılar. Bir başarısızlığı gizleyip saklamaya çalışıyorlar. Bu gürültü patırtı içinde çoğu kişi söylemiyor. Ama olan şu…

4 Ocak 2021 günü dolar 7.36 lira idi… Bir yıl sonra 4 Ocak 2022 dolar 13.09’dan günü kapadı. Bir yıllık artış oranı yüzde 78…

Bir yıllık enflasyon kaç? ENAG’a göre yüzde 83, TUİK üreticiye göre yüzde 79…

3 Ocak’ta açıklanan yüzde 80’lik enflasyon oranlarına göre dolar yukarı hamle yapmak istiyor ama müdahale geliyor. Süren müdahaleye rağmen 3 gün içinde 13.09’dan 13.84’e çıkıyor. Artış oranı üç günde yüzde 5.7… Bu üç günlük rakam bile müdahalenin ne kadar suni olduğunu gösteriyor.

Döviz kuru esasında geçtiğimiz yıl, yapılan tüm müdahalelere rağmen enflasyon seviyesinde gitti. Özellikle yılın son dört ayında yapılan tüm baskıya rağmen, müdahaleyi dinlemedi ve aradaki farkı kapattı. Ama hala daha da yukarı çıkmak istiyor… Peki neden?

İşte bundan sonrasını sindire sindire okuyun lütfen. Ekonomide bir olayın tek bir nedeni olmaz. Birden çok faktör etkilidir. Faiz sebeptir, enflasyon sonuç ne kadar bilim dışı bir tez ise tam karşıtı enflasyon sebep faiz sonuç tek bir neden değildir. İşin içinde bir yığın faktör vardır.

Türkiye çok ciddi bir şekilde enflasyon-devalüasyon sarmalına girdi. Enflasyon neden artacak, enflasyon arttıkça kurlar neden artacak, ikisi birden artınca faiz üzerine nasıl baskı yapacak? Her ülkede ve bulunulan zaman diliminin iç ve dış şartlarında, (konjonktürde) değişir. Şimdi gelin biz Türkiye’nin şartlarına bakarak, Türkiye nasıl üç haneli enflasyona koşuyor ve bunun sonucunda hem döviz kuru fiyatları hem de faizler nasıl artacak, tek tek sıralayalım.

1- İç ve dış piyasalar, ülkeyi yönetenlere güven duymuyor. Ülke hem kötü yönetiliyor, hem de ülkeyi yönetenler iç ve dış piyasalara yanlış bilgiler veriyor. Güven olmayınca iç ve dış piyasadan yeni kaynak bulmak zorlaşıyor. Hem kur artıyor, hem borçlanma faizleri artıyor.

2- Döviz kurundaki artışlar, iki üç ay gecikmeli olarak yaklaşık üçte bir oranında enflasyona etki ediyor. Aralık ayında enflasyon ENAG’a göre yüzde 19, TUİK’e göre yüzde 13.7 arttı. Enflasyondaki bu artışta döviz kurunun eylül ve ekim ayındaki, biraz da Kasım ayındaki yükselişi etkili oldu. Kur Eylül’de yüzde 14, Ekim’de yüzde 1, Kasım’da da yüzde 36 arttı. Bu arada petrol ürünlerine gelen zamların etkisi hissedildi. Kurdaki Kasım ayında meydana gelen yüzde 36’lık artış ile Aralık ayındaki aşırı oynaklığın etkisini henüz yaşamadık. O etki, ocak ve Şubat enflasyonunda kendisini gösterecek.

3-TÜİK’in Aralık ayında üretici fiyatlarında, özellikle enerji, hammadde, kağıt ürünleri, gıda, tekstil, ana metaller, kimyasal ürünler gibi ürünlerdeki aylık üretici fiyat artışları yüzde 20’nin üzerinde… Bu artışlar, Ocak, şubat ve mart ayı enflasyonlarında kendisini gösterecek,

4- Ocak ayı başında devletin, elektrik, doğal gaz, akaryakıt gibi ürünlere (artık akaryakıt ürünlerine iki güç günde bir zam yapılıyor) yüzde 150’yi bulan zamları ulaşımdan, ısınmadan, gıdaya ve sanayi ürünlerinin tümüne çok ciddi bir zam olarak yansıyacak. Ve yine aynı şekilde, her ne kadar asgari ücret artışı eriyip gitmiş olsa bile asgari ücretin özel sektöre getirdiği yük yüzde 36 seviyesinde. Bu artış da fiyatlara yansıyacak.

5- Esas can yakacak bir konu, tarım ve gıda ürünleri… Mazot, gübre, zirai ilaç ve yem fiyatlarındaki artışlar vahşi boyutta. Özellikle gübreye gelen zamlar nedeniyle çiftçi bu sene ürün ekerken gübre kullanamadı. Bu, tarım üretimini özellikle hububat ve baklagiller üretimini ciddi oranda düşürecek. Sadece gıda ürünleri enflasyonu değil, açlık tehlikesi de kapıda.

6- Türkiye’nin güvenilir ve saygın ekonomistlerinden Mahfi Eğilmez hesaplamış. Dış borcumuz 453 milyar 500 milyon dolar. Eğer Türkiye, bu faiz indirimi macerasına girmeseydi ve döviz kuru da yıl sonunu 13 liradan değil de hedeflendiği gibi 9 lira 16 kuruştan kapatsaydı, dış borçlarımız Türk Lirası olarak 805 milyar lira artacaktı. Ancak bu hatalı uygulama sonucu fazladan 1 trilyon 878 milyar lira arttı. Bu yükün yarısı kamu kesimine, yani Hazineye ve bizim ödeyeceğimiz vergilerle karşılanacak. Yeteri kadar vergi toplanamazsa, Merkez Bankası para basacak. Bu da başka bir enflasyon baskısı demek. Hazine adına, ortaya çıkan kur farkı, neredeyse bir yıl boyunca ödeyeceğimiz vergilerin toplamı kadar. Bunun enflasyona etkisi, bir yıldan daha uzun süre devam edecek. Dış borçların kur farkının 1 trilyona yakın kısmı da özel sektörün sırtına bindi. Onlar da ürettikleri mallara zam yaparak bunu yine bize enflasyon olarak yansıtacak.

7- Korku filmi gibi ama bu kötü yönetimin ve faiz inadının önümüzdeki dönem enflasyona etkisi daha bitmedi… Devam ediyor. Bir de iç borçlarımız var. Saray yönetimi Merkez Bankası politika faizini indirdi. Bu sadece bankalara yarıyor. Bankalar, yüzde 80 enflasyona rağmen yüzde 14 faizle Merkez Bankası’ndan borç para alabiliyorlar. Oysa düşen bu faiz piyasa dengelerini bozdu. Bankalar tüccara, sanayiciye yüzde 19-21 arasında kredi faizi verirken, onların kullandığı faizler yüzde 33 ile yüzde 37’ye fırladı. Tüketici kredi faizleri de yükseliyor. Daha kötüsü, Hazine’nin borçlanma faizi artıyor. Merkez Bankası faizleri yüzde 19 iken Hazine’nin borçlanma faizi yüzde 17 idi. Şimdi Hazine Bonosu faizleri yüzde 25’e çıktı. Merkezi yönetimin iç borç tutarı, 1 trilyon 313 milyar lira civarında. Durduk yerde Hazine borçlanmasının maliyeti yüzde 8 arttı. Bunun getirdiği toplam yük, 105 milyar lira. Yani ya 105 milyar lira daha fazla vergi ödeyeceğiz, ya 105 milyar liralık daha az hizmet alacağız, ya da Merkez Bankası 105 milyar lira karşılıksız para basacak. Bu da ayrı bir enflasyon baskısı demek.

8- Hazine garantili, köprüler, hastaneler, otoyollar, havaalanları var. Bunların toplam yükü tam açıklanmasa bile değerli bilim adamı Prof. Dr. Uğur Emek 157 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor. Kurdaki 4 liralık artışın Türk halkına maliyeti, 628 milyar lira. Bunun ek yükü de önümüzdeki yıllar için Hazine’ye, bütçe açıklarına ve doğal olarak enflasyona yansıyacak.

9- ABD’de yüzde 7, diğer Avrupa ülkelerinde yüzde 5 gibi onların ölçülerine göre çok yüksek enflasyon hüküm sürüyor. Covid19 nedeniyle para basıp enflasyona neden olan ABD ve diğer ülke Merkez Bankaları, enflasyonla mücadele etmek için faiz yükseltecek. Ya da ABD Merkez Bankası varlık alımlarını durduracak, piyasaya dolar vermeyi kısacak. Bu da bütün uluslararası piyasalarda doların artmasına neden olacak. Şu ana kadar Türkiye’de dolar değer kazanmıyor, Türk Lirası değer kaybediyordu. ABD’nin faiz artırması ya da varlık alımlarını kısması sonucu, doların değeri tüm dünyada ve elbette Türkiye’de yine artmaya başlayacak.

10- Türk ekonomisinin yapısal sorunları döviz kurunu ve enflasyonu sürekli besliyor… Türk ekonomisi maalesef dışarıya bağımlı hale gelmiş bir yapıda. İhracatımız, tüm ekonomik faaliyetlerimiz ithalata ve dış borca bağımlı. Böyle bir yapıda ekonomi büyürken bile borç üretiyor ve daha da fakirleşiyoruz. 450 milyar doları aşan borcumuz, son 20 yılın ortalaması olarak her sene 30 milyar dolar civarında cari açık vermemiz ek döviz talebi yaratıyor. İsrafa ve şatafata dayalı açık veren bütçe politikalarımız nedeniyle, enflasyon sürekli yukarı çıkış eğiliminde. Ve ne yazık ki Türkiye, devalüasyon – enflasyon sarmalına girdi. Sadece ekonominin geneli değil, vatandaşlar da borçlanarak yaşamaya çalışıyor. Böyle bir ekonomik yapıda sağlıklı üretim yapmak, tasarruf ve yatırımda bulunmak mümkün değil. Ekonominin yapısı, teknolojik altyapı, eğitimin kalitesizliği nedeniyle Türkiye’de üretim verimliliğini artırmak, orta ve yüksek teknolojili sektörlere geçmek neredeyse olanaksız. Düşük ücret, yüksek kur ve Avrupa pazarına yakın olmak dışında rekabet gücümüz yok. Çok köklü bir yapısal değişim gerçekleşmeden Türkiye’nin düze çıkması mümkün değil.

11- Türkiye’deki kötü yönetimin neden olduğu ama ölçemediğimiz dış tehditler var. Türkiye, maalesef kara para konusunda uluslararası camiada gri listeye alındı. Ayrıca ABD’de devam eden Halkbank davası ile ABD ile savunma sanayi konularındaki anlaşmazlıkların neden olabileceği ekonomik yaptırımlar döviz kuru ve enflasyon üzerinde büyük risk taşıyor. Yine aynı şekilde iç hukukta ve Anayasamızda tanıdığımızı ilan ettiğimiz AİHM kararlarına uymuyoruz ve en çok ihracat yaptığımız Avrupa ile ilişkilerde ciddi yaptırımlar gelebilir. Bu yaptırımları şu anda bilemeyiz ama böyle bir risk Türkiye’nin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.

12- Türkiye’den kaynaklanmayan ama Türkiye’deki enflasyonu ve döviz kurlarını etkileyecek sorunları da kısaca hatırlatmakta fayda var. Dünyada hammadde ve metal fiyatları artışa geçti. Yanı sıra, etrafımızda Kuzey’de Rusya-Ukrayna krizi ile bu krize dahil olacağını açıklayan ABD, AB ve NATO… Orta Doğu’nun her daim karışık siyasal ve askeri coğrafyası, Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki doğal gaz aramalarında olası çatışmalar, riskler… ABD –Çin arasındaki ticaret savaşı, tüm dünya ekonomisini tehdit ediyor. Özellikle Çin Kuşak Yol Projesi üzerindeki ülkelerde, ABD çok ciddi karışıklıklar çıkarıyor. Doğu Asya ülkeleri, Hint Okyanusundaki kargaşalar, son patlayan Kazakistan dahil kuşak yol üzerinde kalan Orta Asya ülkeleri… Ve elbette Türkiye’de Kuşak Yol Projesinde etkili bir yerde… Benzer dış karışıklıklar da ekonomi üzerinde olumsuz baskılar yaratacak.

Türkiye’de enflasyonun ve döviz kurlarının, mevcut koşullarda neden düşmeyeceğini çok basit bir şekilde ifade etmeye çalıştım. Elbette, içeride ve dışarıda değişen gelişen şartlara göre başka faktörler de etkili olacaktır. (Deprem, sel, gibi doğal afetler, salgın hastalıklar, dünyadaki karışıklıklar ve savaşlar gibi)

Ekonomi, sadece bir iki değişkenle değil, birden çok değişkenle açıklanabilir. Bu sorunlardan kurtulmanın yolu, bugünkü Saray yönetiminin ekonomide alacağı teknik tedbirlerde değil, demokratik yöntemlerle yönetimin değişmesi ve Türk milletinin hukukun üstünlüğüne dayalı, laik demokratik ve sosyal hukuk devleti istemesine bağlıdır. Ekonomisiyle, siyasal ve sosyal yapısıyla bu yönetim modelinin tüm ilkelerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında göstermişti. Bize düşen “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünden hareketle Atatürk’ün ilke ve devrimlerini tekrar Türkiye Cumhuriyeti’nde egemen kılmaktır.”

Yeniçağ.com.tr

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

MÜSİAD, iktidar politikalarının neresinde?