Bodrum’un cennet koyu Aspat’ta yepyeni bir yaşam yükseliyor. Aspat’ın toprak sahibi Murat Balkan, doğasından arkeolojik dokusuna, florasına kadar her yönüyle çocuğu gibi koruyup gözettiği bu cennet limanı, kapısını aşındıran pek çok talip arasından sadece Ant Yapı’ya güvenip teslim etti. Ant Yapı’nın tüm bunların sorumluluğuyla üstlendiği Anthaven Aspat’ı da “Doğa/yapı dengesinin özenle korunduğu, arkeolojik değerlerinin yüceltildiği, sanatın en müstesna şekli ile temsil edildiği, çevre dostu,” bir proje olarak tanımlıyor.
Başarılı bir iş adamı Murat Balkan. Cümle doğru ancak onu tanımlamak için çok yetersiz. Zira Murat Balkan aynı zamanda farklı alanlarda pek çok sivil toplum örgütünde de görev üstlenen bir aktivist. Bir yandan da sanatın ve doğanın şefkatli koruyucusu. Murat Balkan, Bodrum’un saklı cennet koyu Aspat’ta yükselen Anthaven’ın yaşam bulduğu toprakların da sahibi. Çocuğum dediği Aspat’a öyle çok emeği var ki. Her biri umudu yeşerten örnek projeler. Hem bu projelerin detaylarını hem Anthaven’dan sonra Aspat’ta nasıl bir yaşamın şekilleneceğini ona sorduk. Sizi, Murat Balkan’ın her biri içinde engin bir deneyim sonucunda şekillenmiş yaşam felsefesi barındıran samimi yanıtlarıyla baş başa bırakıyoruz.
Aspat’ı keşfinizin hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
1982 yılından başlayarak daha ileriki yıllarda kendime bir yazlık ev yapmak için fırsat buldukça sahil kasabalarında, deniz kıyısında arsa arıyordum. İzmirli olmam dolayısı ile iyi tanıdığım Çeşme’den başladım. (1965 yazında Çeşme’de Turizm Bakanlığı görevlisi olarak görev yapmıştım.) Daha sonra da Ege sahillerinde birçok yer dolaştım.
1985 yılında bu nedenle Bodrum’a gittim. O yıllarda her bakkal dükkânı aynı zamanda bir emlak komisyoncusu gibi çalışıyordu. Bir bakkalda, ‘‘Aspat’ta satılık yer var,’’ dediler. O tarihlerde yollar çok kısıtlı idi. Bir eylül akşamı Akyarlar’a gittim. Yolun bittiği yerde arabayı bırakarak, tarif üzerine bir patika ile 2 km kadar yürüyerek Aspat koyuna ulaştım. Batmak üzere olan güneşin ışıkları deniz üzerinde civa gibi parlıyordu. Sadece kuşların olduğu sakin ve sessiz bir koydu.
Aspat koyundan dönerken, eşeği ile odundan dönen yaşlı birine rastladım. Aspat’ta satılık yer sordum. Daha sonra lakabının ‘‘BAL MAHMUT’’ olduğunu öğrendiğim bu kişinin daveti üzerine evine kahve içmeye gittim. Kahve sohbetinde kendisinin de bu koyda yeri olduğunu, ancak satış yetkisinin sadece Sn. İbrahim Mutaf’ta olduğunu, onunla görüşmem gerektiğini öğrendim. İbrahim Bey ile Ankara’da yaptığım görüşmede ise arazinin 1973 yılında kurulmuş olan Aspat A.Ş.’ye ait olduğunu ve çok ortaklı bir şirket olduğunu söyledi.
Daha sonraki randevumuzda şirketi satmak istediklerini öğrenince ortaklarla beraber genel kurul yaparak şirketi devraldık.
Antik liman Azmak’ın karşı kıyısında yine antik bir hamamın kalıntıları bulunduğunda, bakanlıkla birlikte yaptığınız çalışmadan söz eder misiniz bize?
Aspat dağının eteklerinde bazı kalıntılar olduğunu görmüştük. Mevcut küçük bir yıkıntının ise bir şapel olduğu düşünülüyordu.
2003 yılında Muğla Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Sayın Prof. Adnan Diler ile tanıştık. Aspat’ın ve Bodrum’un tarihini konuşmaya başladık. Şapel konusunda da İzmir Ege Üniversitesinden Sayın Doç. Dr. Şakir Çakmak Bey’i davet etmeye karar verdik. Şakir Hoca ziyaretinde bu yapının bir hamam olduğunu söyledi.
Daha sonra Kültür Bakanlığı Bodrum Müzesi, Muğla Üniversitesi ve Aspat Vakfı beraberliğinde kazı ve restorasyon çalışmalarına başladık. 9. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen bu geç Roma/erken Bizans hamamının restorasyonu 2017 yılında bitti.
Bu restrorasyon Türkiye’de ilk defa özel mülkiyet de özel mülkiyet sahibi tarafından titizlik ve başarı ile yapılmış bir çalışmadır. Bu örneğin yaygınlaşmasını, ülkemiz için bir örnek olmasını temenni ederim.
Aspat’ın faunası, akademik araştırmalara konu olmuş. Sizin desteklerinizle yürütülen bu çalışmalar ortaya nasıl bir tablo çıkardı?
Yaşam yoğunluğunun arttığı her yerde, mevcut flora ve fauna popülasyonunun da korunmasının çok önemli olduğunu biliyoruz. Bilinçli bir koruma için bitki örtüsü ve canlıların ne olduklarının tespit edilmesi şarttır.
Biz bu nedenle Aspat koyunda bulunan flora ve faunanın tespiti için Aspat Vakfı desteği ile, Muğla, 9 Eylül ve İzmir Ege üniversiteleri ile bir proje hazırlayarak, TÜBİTAK’ın da proje desteği ile 4 yıl süren bir çalışma yaptık. Yaklaşık 8000 bitki, 8000 böcek örneği üzerinde çalışıldı. Bu örnekler kurutularak muhafaza altına alındı. Amacımız bu örneklerin, yakında Aspat koyunda Aspat Vakfı tarafından kurulacak Aspat müzesinde ziyaretçilere sunulmasıdır. Flora kitabı basılmıştır, Fauna kitabı ise hazırlanmaktadır.
Aspat’ta planlanan ve gerçekleştirilen bu flora ve fauna çalışması, yaşam projeleri adına yapılan ülkemizdeki tek uygulamadır.
Antik uygarlıkların ayak izlerini günümüze kadar taşıyan Aspat’ı 2003’ten itibaren doğal dokusuna uyumlu bir açık hava müzesine (ya da belki açık hava sanat galerisi demeliyiz) dönüştürdünüz. Bu fikir nasıl oluştu, nasıl gelişti? Neler yapıldı?
2000’li yılların başında, Aspat sohbetlerimizde güzelliklerinin sanat ile bütünleşmesinin gerektiğini konuşuyorduk.
2002 yılında Sanat Tarihi Prof. Sn. Kıymet Giray, resim sempozyumları düzenleyebileceğimizi söyledi. Ressam Sn. Hanefi Yeter, heykeli de bu konuya ilave etmemiz gerektiğini belirtti. Böylece 2003 yılında ilk ‘‘Aspat Açıkhava Resim ve Heykel Sempozyumu’’nun temelleri atılmış ve proje başlamış oldu.
Bu sempozyumlara 15 yıl içerisinde yurt içinden ve yurt dışından kendi sahalarında tanınmış, yaklaşık 200 ressam ve heykeltraş iştirak etti. Bu sanat aktivitesi sadece Türkiye’de değil birçok Avrupa ve Orta Asya ülkesinde de haklı bir saygınlık kazandı. 15 yıl boyunca süren çalışmalar, kurulacak Aspat müzesine yaklaşık 80 adet heykel ve 250 adet resim oluşturdu. Bu eserlere şimdilik internet adresimiz www.aspatart.com sitesinden inceleyebilirsiniz.
Hedefimiz bu sanat çalışmalarının aynı platformda Aspat müzesi bünyesinde devam ettirilmesidir.
Bu kıymetli doğa parçasını bugüne kadar koruyup getirdiniz. Peki, bunca yoğunluğunuzun arasında bunu sürdürebilmenizi neye borçlusunuz; sizi motive eden neydi?
İnsanoğlu sevdiği şeylere fedakârlık yapmaktan kaçınmaz. Doğa sevgisi ve Aspat benim için her zaman maddi manevi fedakârlık yaparak çocuğum gibi büyütüp yetiştirdiğim, yeşerttiğim bir doğa harikası.
Aspat’ı 1985’li yıllardan itibaren ağaçlandırdık, suladık ilaçladık budadık, restore ettik, bilimsel araştırmalar yaptık, gelişmeleri ve tespitleri kayda geçtik, sanatla özleştirdik. Biz bütün bunları yaparken Aspat’ın enerjisinden ve pozitif doğa gücünden ilham aldık.
Bu enerjiyi bizi yıllardır ziyarete gelen dostlarımızla ve arkadaşlarımızla paylaştık. Bundan sonra da yeni komşularımızla paylaşmaya devam edeceğiz.
Saklı cennet Aspat gibi değerli bir hazine için kapınızın hayli aşındırıldığını tahmin etmek güç değil…
Evet, Türkiye’deki birçok tanınmış inşaat firması yetkililerini bu vesile ile tanıma imkânı buldum. Bir kaç kere tanışıklık, proje aşamasına yaklaştı ise de farklı zevkler ve beklentiler dolayısı ile proje aşamasına geçilemedi.
Peki Ant Yapı’ya sıcak bakmanızın nedeni nedir?
Yaklaşık 3 yıl önce Ant Yapı Yön. Kurulu Bşk. Sn. Mehmet Okay ile tanıştığımızda Aspat ile ilgili hayallerimizi sordu.
Bir iş görüşmesi değil bir sohbet olarak başladı dostluğumuz. Bugün gördüğünüz proje bu sohbetler sonunda şekillendi.
Aspat’ın, doğa/yapı dengesinin özenle korunduğu, arkeolojik değerlerinin yüceltildiği, sanatın en müstesna şekli ile temsil edildiği, çevre dostu yeni bir yaşam ortamı oluşturuldu.
Bize projeyi anlatır mısınız? Anthaven Aspat tamamlandığında bu doğa harikasında nasıl bir yaşam hüküm sürecek?
Bu proje bittiğinde, imarlı arsanın yaklaşık her 1000 m² üzerinde 150 m²’ye (%15) oturan yapısı, kalan 850 m²’nin yeşil alan ve ortak alan olarak korunacağı bir uygulama oluşturulacaktır. Bunun dışında yapılanmaya kapalı olan arkeolojik alanların ve mera olarak hazine tarafından ayrılmış yeşil sahanın toplamı 4.500 dönüm üzerindedir.
Dolayısı ile deniz sporlarının dışında çok geniş bir alanda yürüyüş, trekking, avcılık, dağ tırmanışı gibi spor alanları mevcuttur.
Türkiye’nin ilk Açık Hava Heykel Müzesi, Aspat’ta açılacaktır. Geçtiğimiz yıllarda birçok şehrimizden henüz açılmadığı hâlde heykel parkımızı ziyarete gelen sanatseverler olmuştur. Aynı müzede çağdaş resim ve heykeller ile beraber bölgeden toplanmış olan flora ve fauna örnekleri de sergilenecektir. Restorasyonu tamamlanan Antik Hamam eşi olmayan bir yapıttır. Bu çerçevede Ant Yapı’nın titizlikle oluşturduğu mimari projenin Aspat doğasına en uygun proje olduğunu düşünüyorum. 7’den 120’ye her yaş grubunun keyifle yaşayacağı bir alan olacak.
Biraz da sizden söz edelim. Murat Balkan’ın hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Ailem 1938 yılında trenle Üsküp’ten Selanik’e, oradan da vapurla İzmir’e gelmişler. Ben 1946 yılında İzmir’de doğdum. 1964 yılında İzmir Özel Türk Koleji’nden mezun oldum. 1969’da ODTÜ Kimya bölümünden mezun oldum. 1970-1975 tarihleri arasında TED Ankara Koleji’nde Kimya Öğretmenliği yaptım. Bu yıllarda bir çok öğrencim oldu, hâlâ çoğu öğrencim ile temasım sürüyor. İlk firmamı 1973 yılında Tıbbi ve Analitik Cihazlar ithalatı ve pazarlama üzerine kurdum. Daha sonra döküm, proses kontrol, kimyasal maddeler, otomotiv ve hastane sektöründe firmalar kurdum ve yönettim. Hâlen bir çok firmada yönetim kurulu başkanı olarak görevime devam ediyorum.
Hem başarılı bir iş adamı hem farklı alanlarda pek çok sivil toplum örgütünde de görev üstlenen bir aktivist hem sanata ve doğaya âşık bir koruyucu olmayı nasıl başarıyorsunuz? Sırrınız nedir?
Sırrım aslında çok basit. İş adamlığı, sivil toplum örgütleri, sanat-doğa arasında zaman, mekân ve ağırlığın, doğru ve sürdürülebilir bir denge içinde yönetilmesi.
Gençlere başarı ve mutlulukla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bana göre mutluluk sadeliktir. Başarı ise çalışmak, hayal etmek, takip etmek ve uygulamaktır. Gençlere tavsiyem her ne olursa olsun hayallerinden vazgeçmesinler ve başarılı olduklarında mutluluğu uzaklarda aramasınlar. Mutluluk her zaman insanın yanı başındadır.
www.eqdergi.com
Murat Balkan: Anthaven, Aspat’ın doğasına en uygun proje
Kıyı kanununu hiçe sayıp halkın Aspat plajından yararlanmasını engellemek de doğa ve sanat aşkınızın bir parçası mı?