İnşaat faaliyetlerinde hareketlilik yaşansa da zor günler geçirdiklerini söyleyen müteahhitler, ekonomi ve siyasi güven sağlanması gerektiğine dikkati çekiyor Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), inşaat ve bununla bağlantılı imalat ve hizmet sektörlerindeki mevcut durum ile beklenen gelişmeleri ortaya koyan “Hazır Beton Endeksi” 2019 Eylül Ayı Raporu’nu açıkladı.
Raporda, inşaat faaliyetlerinde bir hareketlilik başlamış olsa da sektör oyuncularının hala güven sorunu yaşadığı, önceki yıla göre bütün endekslerin artış sergilediği ve inşaat sektöründe 16 ay aradan sonra ilk kez canlanma yaşandığı belirtildi. Rakamların ortaya koyduğu gibi geçen yıla oranla bu yıl sektör içinde bir hareketliliğin söz konusu olduğunu söyleyen Müteahhitler Federasyonu (MÜFED) Başkanı İsmail Kahraman, “Bunun da en büyük nedeni faiz oranlarının düşmesi. Reel faizin düşmesiyle birlikte konut kredi faizlerinde de ufak bir düşüş yaşanması stoktaki gayrimenkullerin satışına katkı sağladı.
Ancak yeni ruhsat alıntıyla ilgili istenen ve beklenen hareket maalesef hala gelmedi. Gerek beton ve demir gibi ana kademe malzemelerde maliyetlerin yüksek olması gerekse müteahhitlerin elinde bulunan konut stokları, halihazırda başlamayı bekleyen projelerin önüne yeni engeller koyuyor. Bu nedenle piyasanın biraz daha hareketlenmesi için hem ekonomik istikrarın sağlanması hem de siyasi beklentilerin olumlu sinyaller vermesi gerekiyor. Gayrimenkul ülkemizde bir yatırım aracı olarak kullanılıyor. Yatırımcı faizlerin de düşük olması nedeniyle aldığı ya kiraya veriyor ya da al-sat dediğimiz tabirle projeden alıp daha sonra kar elde ediyor. Bu oranların da tamamında şu anda ciddi bir düşüş var. Yatırımcı sayısının yükselmesi hem ekonomik istikrarın hem de siyasi beklentilerin olumlu olmasıyla gerçekleşecek, inşaat sektörü bir nefes aldı ama ‘Bu nefes ciğerlerini doldurmaya yetti mi?’ sorusu tartışılır. Piyasadaki sürdürülebilir hareketi sağlayabilmek için hepimizin zamana ihtiyacı var” dedi.
İnşaat sektörü incelendiğinde İzmir’in ülkenin geriye kalan şehirleri dışında farklı avantajlara sahip olduğunun da altını çizen Kahraman, “Kentimizde eski binaların dönüşümüyle ilgili hala yaklaşık olarak yüzde 70 seviyesinde bir yapı stoku mevcut. İçeride İzmirli’nin de gayrimenkule ve yeni konutlara ihtiyacı var. Geçtiğimiz günlerde açılan İstanbul-İzmir otoyoluyla birlikte kentimize nitelikli bir göç olacağı da beklentiler arasında.
Geçmiş yıllarda İzmir’den diğer illere ve yurtdışında göç verirken, bugün diğer bölgelerden de birçok kişi kentimizi tercih eder hale geldi. Özellikle sahil kesimlerindeki ilçelerimizle birlikte şehir merkezinde de yeni projelere bir ilgi var. Dolayısıyla İzmir’le ilgili beklentilerimiz bir hayli yüksek” ifadelerini kullandı.
“Ege’nin ve Akdeniz’in en güzel liman şehirlerinden bir tanesiyiz ancak şu anda yabancıya gayrimenkul satamıyoruz” diyen Kahraman, “Bu noktada yapacağımız eleştiri ancak tanıtım noktasında olabilir. Gerek Turizm Bakanlığı’nın gerekse İzmir Büyükşehir Belediyemizin kentimizle ilgili tanıtım ya da festivallerle yurtdışındaki yatırım nehrini kentimize kazandırması gerekiyor. İzmir’e yatırım akışı sağlamak adına özellikle Körfez ülkelerinin dikkatini çekmemiz gerekiyor. Bunu sağlayabilirsek yurtdışındaki yatırımcıyı kentimize çekebiliriz” dedi.
“Ticarette kısa vadede mutlaka bazı iniş ve çıkışlı süreçler yaşanabilir ama sektörümüzün bu yıl içerisinde çok da büyük kazançlar elde ettiğini düşünmüyorum” diyerek inşaat ve gayrimenkul sektörünün söylenilenin aksine zor zamanlar geçirdiğini söyleyen Erişen İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Yılmaz da, “Sektör olarak zor zamanlar yaşıyoruz. Faiz oranlarımız aslında çok iyi. Devletimiz de sektörümüze büyük katkı sağlıyor ama ülke genelindeki iş kollarına baktığımızda en büyük sıkıntıları bizler yaşıyoruz.
Vatandaş gayrimenkul yatırımı yapmaya eskisi kadar istekli değil. Bu isteksizlik de tüm alt sektörleri etkiliyor.
Genel anlamda piyasa içinde bir duraklama söz konusu. Sadece ülkemizde değil, dünya üzerinde şu anda bir kriz yaşanıyor. Gerek küresel sektörlerde sermayeler, yapacakları yatırımları çok iyi analiz ederek daha hareketli ekonomilere sahip ülkelere doğru yol alıyor. Şu anda ülkemizdeki inşaat sektörü üzerinde tabiri caizse yağlı ve pis bir tabaka var. Bu tabakadan nasıl kurtulacağımızı bilemiyoruz. Kendisine özendiğimiz birçok arkadaşımız da tıpkı bizim gibi süreçteki dar boğaza hazırlıksız yakalandı. Birçoğunun işçi ve tedarikçilerinin maaşlarını ödeyemediklerini duymak bizleri gerçekten çok fazla üzüyor. Bu işin mutlaka genel konjonktürde psikolojik olarak rahatlatılması gerekiyor” açıklamalarında bulundu.
Düşük faizler ve yaşanan ekonomik göz önüne alındığında 10 yıl borçlanıp daire almanın yaşanan sorunlar için bir reçete olmayacağına da dikkati çeken Yılmaz, “Türkiye’nin bu sıkıntılar karşısında birlikte olup önündeki engelleri aşması gerekiyor. Biz kendi kendine yeten bir ülkeyiz. İnşaat sektöründe beton firmalarının verdiği beyanatlar sadece kendilerini bağlar ancak onlar da geniş bir perspektiften baktıklarında söylemlerinin gerçekle çok bağdaşmadığını görüyoruz. Sadece konuşularak değil, eylemlerle harekete geçmemiz lazım.
Eğer beton firmaları iş yapamıyorsa ürün fiyatlarında düşüşe gitmeli. Dolar krizinden sonra herkes rakamlarında ciddi oynamalar yaptı ancak sorun krizin ardından kimse fiyatları geriye çekmedi. Bizler inşaatçıyız.
Geçen yıla oranla inşaat maliyetleri yüzde 50’ye yakın bir artış gösterdi. Herkes fiyatlarını yukarı çektiğinde dolayısıyla müteahhitler yatırım yaparken bir kere değil 10 kere düşünecek. Günümüzü değerlendirdiğimizde yatırımcılar, 10 kere düşünüp bir adım dahi atmıyor” dedi.
İzmir’in diğer illere kıyasla coğrafi özellikleriyle birlikte bir cazibe merkezi olduğunu da sözlerine ekleyen Yılmaz, “Kentin aktif hayatına açılan bölgeler hızlı bir şekilde gelişiyor. Gelişmeyen ve tıkalı kalan alanlarda da eski yapıların yerine yenileri yapılıyor. Sahil kenti olmamız, işin turizm yönünü de tetikliyor. Ekonomik özgürlüğe sahip insanlar için kalabalık şehirlere kıyasla İzmir, daha gözde bir şehir. Doğal olarak, geçtiğimiz yıl gözlemlediğimiz kadar olmasa da bu sene de İstanbul’dan kentimize yönelen bir göç var. Bunun en önemli nedeni de İstanbul ve İzmir arasındaki mesafeleri kısaltan otoyolumuz…
Bu özelliklerimizi kullanıp atılım yapmamız gerekiyor. İzmir’de yatırım ve işçi maliyetlerinin biraz yüksek olması nedeniyle yatırımcıyı Manisa’daki organize sanayi bölgelerine kaçırıyoruz. Buradaki teşvikleri artırmak lazım. Manisa’daki teşvikler İzmir’dekinden yüksek, yatırım yaparken devletten güç alıyor ama buradaki sanayici aynı teşvikten faydalanamıyor. Ekonomiyi bir sacayağı olarak düşünün… Öncelikle sanayicileri güçlendirmemiz lazım ki daha sonra bu kol diğer sektörlere de etki etsin. Sanayi gelişirse yatırım artar, bu da inşaat ve gayrimenkul sektörünün cansuyu haline gelir.” diye konuştu.
Türkiye’de inşaat sektörünün küresel bir güç haline geldiğine vurgu yapan Yılmaz, “Yapılar, artık eskisine oranla daha kaliteli hem de normal ölçülerini aşarak sınırları zorluyor. Bu durum mesleği inşaatçılık olmayanların inşaat sektörüne ilgi duymalarına ve büyük kazanımlar elde etme hayali kurmalarına neden oluyor. ‘Sokak müteahhitleri’ olarak adlandırdığımız işi hiç bilmeyen ama kaymağını yeme peşinde koşturan kişilerin ortaya çıkardığı yapılar yavaş yavaş gündemden düşmeye başladı. İş güvenliğinden tutun da konut yapı malzemelerinin detaylarına kadar tüm şartlar yapı denetim firmaları tarafından inceleniyor, kontrol altında tutuluyor. En azından bu anlamda biraz rahatladığımızı düşünüyorum” dedi.
Yağmur Gülü-Ege Telgraf
Müteahhit güven sorununu aşamıyor