Anadolu’dan Ankara’ya gelen kimsesiz bir üniversite öğrencisinden bugün Türkiye’nin amiral gemisi Hürriyet Gazetesi’nde yazarlığına ulaşan bir birikimle Saraçoğlu Mahallesi Zeyrek tarafından ele alındı.
Türkiye’nin ilk toplu konutu, planlı yerleşimi ve devletin kedisi anlamına gelen mahalle 20 Mart’ta Maliye Bakanlıağı’nda yapılan bir toplantı ile Emlak Konut GYO’nun koruyucu ellerine teslim edildi. Kurum mahalleyi restore ederek Ankara’nın ve Türkiye’nin geleceğine aktaracak.
Saraçoğlu Mahallesi, Türkiye’nin ilk toplu konut uygulaması. Cumhuriyet döneminde arzulanan modern yaşam modelinin de ilk icraat alanıydı. Ankara’da büyüyen kime sorsanız, aynı temenniyi dile getirecektir: Saraçoğlu Mahallesi’ne ruhunu geri verin!
Öğrenci olarak geldiğim Ankara’da şansım dönmüş; yurtlardan ve banliyö mahallelerindeki izbe kiralık öğrenci evlerinden Kızılay’a terfi etmiştim. Necatibey Caddesi ile Kumrular Sokak’ın kesiştiği yerde oturmaya başlamıştık. Saraçoğlu Mahallesi ile de o dönem tanıştım. Kızılay istikametine giderken Kumrular Caddesi’nin sağında kalıyordu. Çok gizemli bir mahalleydi benim için.
Çünkü içinde ‘devlet’ yaşar, hatta adına ‘devlet mahallesi’ derlerdi.
Devlet deyince aklına büyüdüğü küçük ilçenin kaymakamı ya da ODTÜ’deki jandarma karakolunun komutanı Mustafa Başçavuş gelen ben Deniz, Saraçoğlu Mahallesi sakinlerini ‘ulaşılmaz’ insanlar olarak görmeye başlamıştım. Taa ki Kumrular’daki kestane ağaçlarına astığımız ‘ODTÜ’lüden ders’ ilanları için arandığım ana kadar…
İlk girişim, mahalledeki Namık Kemal Ortaokulu’na devam eden bir öğrenciye özel ders vermek içindi. Mahalleye adım atar atmaz Kızılay’ın gürültüsü yerini kuş seslerine, kentin betonu yerini yeşile bırakıyordu. Gittiğim evin içi dışarıdan göründüğü kadar gizemli ya da görkemli değildi. Hatta eski ve bakımsız bir lojmandı. Aklımdaki ‘ulaşılmaz devlet’ o gün orada normale dönmüştü.
Bu yazıyı yazmadan bir gün önce mahalleye tekrar gittim. Savunma Bakanlığı’nın karşı tarafındaki merdivenlerden 3. Cadde’ye girip, Kumrular Caddesi’ne kadar yürümekti niyetim. Eskiden askerler ya da polisler nöbet tutardı çevresinde. Kimseyi göremedim.
Kapılarda koca koca kilitler, ‘harabeye döndü dönecek’ hissi bırakan kırık camlar ve çerçeveler, dökülmüş sıvalar, yuva yapmış kuşlar…
2013’te alınan bir kararla SİT alanı olmaktan çıkarılmış, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’na devredilmişti. Bu da yıkılması, yenilenmesi gibi ihtimalleri gündeme getirmişti. Ve 2017’de biraz da elektriği, suyu kesme gibi zorlama yöntemlerle tamamen boşaltılmıştı.
Bir bahçe duvarının üzerine oturup, fotoğraf çekip Instagram hesabımda paylaştım. Altına “Saraçoğlu Mahallesi’nde büyüyen, yaşayan varsa aramızda… Aklınızdan çıkmayan Saraçoğlu anılarınızı paylaşabilir misiniz? Nasıl bir yerdi” diye yazdım.
Kenan Bey, fotoğrafını çektiğim sokaktaki en son binada yaşadığını yazdı. Tahta işlemeli arka balkonda bahçe ve gençlik caddesini izlemenin keyfinden söz etti.
Engin Ertuna, 1972-1981 arasında orada yaşamıştı. “Hayatımın en güzel yıllarını yaşadığım, Ankara’nın en güzel mahallesi” diye anlatmıştı.
Başak Palaoğullarından 1980’lerde dize kadar yükselen yapraklarla sonbaharını ve ojeyle boyadıkları palamutlar yüzünden anneden işittiği azarı unutamamış.
Betül Açar Diner orada yaşadığı 17 yılı şöyle anlatıyordu: “1. Cadde’de doğmuşum ben. (Saraçoğlu demek) Ağaçların dallarına yerleşip meyve yemek, ‘Kuruyemişçi Cici Amca’ demek, bisiklet, paten, tornet demek. Gece büyükler duvarlarda otururken saklambaç oynamak, ağaç dallarına yatarak saklanmak demek. Birbirine selam vermeden geçmeyen, çocuklara mutlaka sevgi sözcükleri söyleyen büyükler demek…”
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Süreyya Barun da karlı kış günlerini unutamayanlardan: “Karlı kış geceleri etrafı ağaçlarla süslü sokaklarda kartpostal görüntüsü oluşurdu…”
Bir anı da BOTAŞ’ın eski genel müdürlerinden Gökhan Yardım’dan geldi. O da “Ben ilk iki tekerlekli bisiklete orada binmiş ve düşüp dizimi kanatmıştım. Yıl sanki 1961 ya da 62 idi…” diyordu.
Yer darlığından yazılan anıların hepsini buraya taşıyamadım ama en çok yazılan detayı, ‘Cici Piknik’i es geçemem. Kumrular Caddesi üzerindeki bu küçük dönerci dükkânı uzun süre Ankara’nın en iyi dönercisi olmuştu ve döner kuyrukları mahallenin önemli sohbet mekânlarından birine dönüşmüştü.
20 Mart’ta bir tören yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Maliye Bakanı Naci Ağbal, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’in yanı sıra, artık ‘mülkün sahibi’ konumunda olan Emlak Konut GYO yöneticileri katıldı. Törende konuşan herkes, mahallenin aslına ve ruhuna sadık kalınarak eski günlerine döndürüleceği sözünü verdi. Ankara’da büyüyen, mahalleyi bilen kime sorsanız aynı temenniyi dile getirecektir: Saracoğlu Mahallesi’ne ruhunu geri verin!
Bu mahallede oturanlardan Ferhunde Özbay, 1950’lerin sonunda ev kiralarının 60 lira olduğunu hatırlıyor.
Mahallenin projesi 1939’da geliştirilmişti. Ancak 2. Dünya Savaşı, kıtlık derken temeli 29 Ekim 1944’te atılabildi. 1946’da yaşam başladı. Aslında ismi ‘Namık Kemal Mahallesi’ idi ama dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu açtığından olsa gerek herkes Saraçoğlu Mahallesi olarak anıyordu.
Bitişik nizamda iki, üç ve dört katlı, altı farklı tipte, 75 bina var. Bu binalarda da 434 konut yer alıyor. Türkiye’nin ilk toplu konut uygulaması diyebiliriz. Hatta, sosyal, kültürel etkinlikler için yapılan binalarıyla, Cumhuriyet döneminde arzulanan modern toplumsal yaşam modelinin de ilk icraat alanıydı.
Mahallenin mimari imzası Alman Paul Bonatz’a ait. Kendisi, ‘Hitler Almanya’sından kaçıp Türkiye’ye sığınan mimar’ olarak biliniyor. Ancak biraz araştırıldığında Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen’in özel davetiyle Hitler dönemi mimarisini dünyaya tanıtma ve yayma arzusuyla başlatılan bir propaganda projesi kapsamında geldiğini görebilirsiniz.
‘Hitler rejiminden kaçtı’ yakıştırmasının, bir yıl kaldıktan sonra Almanya’ya dönmeyip Türkiye’de yaşamaya başlamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Anıtkabir Proje Yarışması jürisinde yer alarak Türkiye’de en çok bilinen mimarlardan biri olmuştu. 1946’dan 1955’e dek İTÜ’de ders verdi. O yıl Almanya’ya döndü ve bir yıl sonra Stuttgart’ta yaşamını yitirdi.
Ankara’daki en önemli eserlerinden biri, geçmişte ‘sergi evi’ olarak kullanılan binayı yeniden tasarlayarak yaptığı ‘opera binası’ olmuştu. Gazi Eğitim Enstitüsü, Erkek Teknik Öğretmen Okulu, Şeker Fabrikaları Genel Müdürlük Binası da opera ve Saraçoğlu Mahallesi dışındaki önemli eserleridir. Mimar Bonatz’a duyulan ilgi ve sevginin en önemli nedeni, dönemin Almanya’sında öne çıkan ‘sadelik ve sağlamlık’ unsurlarını Türkiye kültürüyle çok iyi bir şekilde birleştirmesinden kaynaklanıyordu.
Deniz Zeyrek-Hürriyet
Saraçoğlu Mahallesi ruhunu yeniden Emlak Konut ile kazanacak