Türkiye ve dünyada değişen ofisler, çalışanların hangi ofislerde daha mutlu ve verimli olduklarının yanı sıra yatırımın geri dönüşümünün hangi tasarımlar ile daha hızlı olduğu konuları İstanbul’da konuşuldu. Cushman & Wakefield Türkiye yöneticileri, katılımcılara ofis pazarındaki yeni trendleri aktarırken İstanbul’da şu an 6.4 milyon metrekarelik ofis arzı olduğunu ve doğru geliştirilen projelerin kullanıcısına ulaşması konusunda herhangi bir sıkıntı çekilmediğinin altını çizdiler.
Bununla birlikte Türkiye Varlık Fonu’nun, İstanbul Finans Merkezi’nin ana yatırımcısı olması ile birlikte projenin bir gayrimenkul projesi olmaktan çıkıp ülke projesi haline geleceğine ve İFM’nin doğru kurgulanması ile ofis pazarına ciddi bir talep olacağına da dikkat çekildi. Türk ve uluslararası şirket yöneticilerinin katıldığı seminerde şirketlerin en büyük maliyeti insan gücü iken gayrimenkul maliyetlerinin de buna yaklaştığı ve insan odaklı parametrik bir tasarım ve doğru veri analizi ile mevcut maliyetlerin azalabileceğine vurgu yapıldı.
Çalışma alanlarının 1900’lü yılların başından bugüne kadar ki değişimine değinen Haworth Çalışma Alanı Stratejisti Stefan Kiss, yeni dönemde de parametrik tasarımın firmaların gelecek dönemdeki gayrimenkul stratejilerinin önemli bir parçası olacağını belirtti.
Cushman & Wakefield Türkiye Proje ve Geliştirme Hizmetleri Bölümü Yöneticisi Murat Can Elmalı ise günümüzde yapılan tasarımların veriye dayalı ve insan odaklı olması gerektiğini vurguladı ve süreçlerine bu şekilde yaklaşan şirketlerin personelden aldığı verimin yüzde 79’a kadar arttığını belirtti. Elmalı, “Aynı yaklaşımlarla tasarlanan ofislerde mekanların ihtiyaca ve tam kullanıma uygun olarak dizayn edilmesiyle yüzde 35’e kadar alan tasarrufu sağlanabiliyor. Şirketler kültür yapılarını doğru analiz eden verilerle kurgulanmış, sensör teknolojileri ve otomasyon gibi doğru teknolojik altyapılarla donatılmış ofislerde yalnızca çalışanların verimliliğini 2 kata yakın artırmakla kalmıyor aynı zamanda operasyonel maliyetlerinde de tasarruf ediyorlar. Günümüzde şirketlerde maliyetlerin büyük bir kısmının çalışan ve gayrimenkul giderleri olduğu düşünüldüğünde bu tip tasarım yaklaşımlarının giderek artması kaçınılmaz olacaktır. 1990 yılı ve sonrasında doğan Z Jenerasyonunun 2023 yılı itibariyle çalışma gücünün yüzde 75’ini oluşturacağını düşündüğümüzde, birçok ofisin bu değişime ayak uyduracağını öngörmek yanlış olmayacaktır.’’ sözlerini kullandı.
Ofis tasarımında uluslararası eğilimlerin yanı sıra şirket kültürünün, bulundukları ülkeye göre de değişebildiğini ifade eden Murat Can Elmalı, “Uluslararası şirketlerin yurtdışındaki ofis kültürlerini bulundukları ülkeye getirmeleri, şirketin çalışma şekli ve kurum kültürüne uygun değilse doğru sonuçlar veremeyebiliyor. Bu nedenle şirketlerin parametrik tasarım ile desteklenmiş doğru analiz yöntemleriyle çalışma alanlarını bulundukları ülkenin kültürel yaklaşımı ve çalışma yapısına göre tasarlaması daha uygun oluyor.
Diğer taraftan Türkiye’de çalışanlar, katlar ve kübik çalışma alanları yerine yine hiyerarşinin olduğu ama birbiriyle daha yakın iletişim kurabildiği açık alanları tercih ediyor. Bu yaklaşım, çalışanların daha aktif şekilde iletişim kurabildiği, işitsel ve görsel verilere göre tasarlanmış ve ergonominin ön plana çıktığı alanlarda daha mutlu ve verimli çalışmalarına neden olurken kurumların da yetenekli ve kalifiye iş gücü tarafından tercih edilmesinde önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor” şeklinde konuştu.
Cushman & Wakefield Türkiye Ofis Bölümü Yöneticisi Savaş Gürbüz ise 2019 yılının geçtiğimiz yıla göre çok daha başarılı geçtiğini ifade ederek, “A Sınıfı ofis pazarında 2019 sonu itibariyle İstanbul’da 300 bin metrekare ofis alanı için ticari işlem yapılmasını bekliyoruz. Ekonomide 2018’de yaşanan negatif ivmelenmenin yılın ikinci yarısında toparlandığını ve biriken talebin yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde çözülmeye başladığını görüyoruz.” dedi. Talebin artmasının da gayrimenkul sektörünü desteklediğini belirten Gürbüz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ofis pazarına yönelik artan talebin, İFM ile birlikte daha da yükseleceğini öngörüyoruz. Projeyle birlikte mevcut 6.4 milyon metrekarelik ofis arzı, İFM ile 7.5 milyon metrekareye yükselecek. Türkiye Varlık Fonu’nun bu projede olması şüphesiz güveni artırıyor. Dolayısıyla İFM projesini bir gayrimenkul projesi olmaktan çok bir ülke projesi haline getiriyor olmak hem ofis pazarına nefes aldırır hem de Türkiye’de operasyonunu açan yeni gruplarla karşılaşırız. Bu durum ofis pazarına da yansır.”
Şirketler, yeni nesil çalışanlarına yeni nesil ofis arıyor