Tarihi Yarımada’nın altında kalan sarnıçlar, çukur bostanlar, su yolları, maksemler, kuyular, ayazmalar, çukur çeşmeler, yangın havuzları ve arkeolojik mimari kalıntılar, Kültürel Mirası Koruma Uzmanı ve Tarihçi Arzu Ulaş tarafından incelenerek görüntülendi. 3 yıl süren çalışmada 285 yer altı yapısı incelendi. Çalışmada, yüzyıllarca İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan sarnıçların metruk halde olduğu ortaya çıkarıldı. Çalışmada paslı demir kapaklardan girilerek 23 metre derinliğe inildi ve su kanallarında küp, kemik parçaları ve eşya atıklarına rastlandı.
Ulaş, çalışması sırasında Tarihi Yarımada’nın altındaki su kanallarında botlarla dolaştı. Su kanallarını adım adım gezen Ulaş, bazı noktalardar sürünerek geçti. Aynı zamanda bu çalışma hikayelere konu olan İstanbul’un gizemli tünel ve kaçış noktalarının efsane olduğunu ortaya çıkardı. Antik dönemden itibaren İstanbul’un su isalesi için çok önemli olan su kanallarında günümüzde artık küp, kemik parçaları ve eşya atıkları olduğu görüldü.
İstanbul’un yer altı yapılarını aydınlatmak fikriyle yola çıktığını söyleyen Arzu Ulaş, “Çok katmanlı bir özellik gösteren İstanbul’un tarihi katmanlarının keşfi günümüzde hafriyat çalışmaları ve imar faaliyetleri sırasında tesadüfen ortaya çıkmakta. Ben de kentin bütüncül yapısına ve dokusuna dair çalışmaların eksikliğini fark ettim. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un yer altı yapılarını aydınlatmak istedim. Öncelikle Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer altı yapılarının katalog taramasını yaptım. Daha sonra belgeleri dönemin tarihi haritaları üzerinde konumlarını tespit ettim. Tespitleri yaptıktan sonra da bu yerlerin güncel durumunu görmek istedim. Böyle bir çalışmayı gerçekleştirmek için birçok yerden izinler almam gerekti. Öncelikle, İstanbul İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Vakıflar Birinci Bölge Müdürlüğü, İstanbul il Müftülüğü ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nden izinler aldım. Yer altına inmek için aynı zamanda profesyonel mağaracılar ve dalgıçlarla çalıştım. Yer altı eserlerin iç mekanlarında da video ve fotoğraf çekimleri yaptım” dedi.
Çalışmalarının üç yıl sürdüğünü belirten Ulaş, “Kütüphane ve arşiv çalışmalarımın yanı sıra, dönem dönem yer altı yapılarına indim. Osmanlı belgeleri ışığında Tarihi Yarımada’da 285 tane yer altı yapısı inceledim. Çalışmalarımız sonucunda 285 yer alt yapısından 59’nun günümüzde artık mevcut olmadığını ve kayıp eser olduğunu belirledim” diye konuştu.
Çalışmaların ilklerini anlatan Ulaş, “Fatih Camii Karadeniz Medresesi, Ahmediye Camii, Süleymaniye Camii ve Arkeoloji Müzeleri bahçesinde bulunan sarnıçların su altı görüntüleri bu çalışma ile ilk defa görüntülendi. Aynı zamanda Caferiye Han’ın, Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin ve Sultanahmet Camii’nin su yolları iç mekanı ilk kez görüntülendi. Bir de çalışmamda Büyük Yeni Han Su Yolu olarak isimlendirdiğimiz aktif su akışı olan bir su kanalı keşfettik” şeklinde konuştu.
Arzu Ulaş, “Yer altında beni en çok etkileyen ve en ilginç bulduğun yapı Fatih Karadeniz Medresesi Sarnıcı oldu. Bu sarnıç ile ilgili araştırmalarım derinleştirdikçe sarnıç hakkında yeni bilgiler edindim. 1939 yılından sonra sarnıcın giriş kısmının bulunmadığı tespit ettim. Bizler yer altındaki sarnıcın suyla dolu olan iç mekanını botlarla gezdik. Aynı zamanda sarnıcın içinin örtü sistemine kadar su dolu olduğunu gözlemledim. Sarnıçta beni en şaşırtan kısmı ise sarnıcın zemininde arkeolojik dolgu tabakası olduğunu fark ettim. Ve sarnıcın içerisinde küp, kemik parçaları ve eşya atıkları olduğunu gözlemledim” ifadesini kullandı.
Bu sarnıçların artık metruk durumda olduğunu belirten Ulaş, “Yer altında bulunan bu sarnıçları metruk bir halde bulduk. Sarnıçlara demir bir kapaktan girdikten sonra sarnıçların küf ve pas kokan hikayeleriyle karşılaştık. Ancak bu sarnıçlar zamanında halkın büyük bir su ihtiyacını karşılıyordu. Şimdilerde ise metruk durumda” ifadelerini kullandı. Bu sarnıçların artık üzerinden insanların gelip geçtiği yerler olduğunu anlatan Ulaş, “Sarnıçlar şehir için hem sanatsal hem mimari açıdan özgün yapılar. Bu sarnıçlar antik dönemden itibaren İstanbul’da suyun isalesi, tanzimi ve dağıtımı noktasında çok önemli” diye konuştu.
Su yollarının yer altında bazı bölgelerde insan boyunu aştığını söyleyen Arzu Ulaş, “İnsanların toplumsal belleğinde şöyle bir efsane var. İstanbul’da yer altına inilen her noktanın Ayasofya’dan çıktığını, ne yazık ki, ben böyle bir şeyle karşılaşmadım. Ama çalışmamın en önemli omurgası olan Osmanlı su yolları haritasını ilk defa da bu çalışmayla tespit ettik. Haritalara göre zamanında Edirnekapı’dan şehre giren su Topkapı Sarayı’na kadar bir isale hattı ile uzanmaktaymış. Ama günümüzde imar faaliyetleri, ya da kentin değişen silueti ile bu su yollarının moloz yığınlarıyla kapatıldığını gözlemledim. Yine su yollarının bazı bölgelerde sürünerek ilerlediğimiz noktalar oldu. Döneminde bu su yolları kaçış yolu olarak kullanılmış olabilir ancak ben geçiş ve kaçış tünellerine rastlamadım” şeklinde konuştu.
Ulaş sözlerini şu şekilde tamamladı: “Osmanlı belgeleri ile tespit ettiğimiz ve beni en çok etkileyen bir diğer su yolu ise Şehzadebaşı Camii su yolu oldu. Şehzadebaşı Camii su yolu giriş noktaları ikiye ayrılmakta. Bu su yolu şu ana kadar girdiğimiz en uzun su yolu oluyor. Şehzadebaşı Camii su yolundan yaklaşık 200 metrelik bir su yolu tespit ettim.”
Esma Murat- Feridun Açıkgöz – DHA
Karaköy’deki tüm gayrimenkuller uçuşa geçti