İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Teknekondular yeni bir yaşam şekli olur mu?

Denizlerde geçen yaz pandemi kalabalığı yaşanırken bir takım insanlar koylardan hiç kıpırdamayan teknekondular ile yeni bir yaşam şeklinin haberini veriyor.

Denizlerde geçen yaz pandemi kalabalığı yaşanırken bir takım insanlar koylardan hiç kıpırdamayan teknekondular ile yeni bir yaşam şeklinin haberini veriyor. İki yıl önce hazırladığı ‘Mavi Yolculuk Rehberi’ni, 90 yeni küçük koy ve mola noktasıyla güncelleyen denizci yazar Ali Boratav ile bu yoğunluğun geleceğini konuştuk.

Mavi Yolculuk Rehberi’ni 2019’da çıkarmıştanız. Şimdi güncellenmiş versiyon geldi. Neler eklendi rehbere?

Bölge kapsamı olarak kitap değişmedi. Yine Gökova’dan Kekova’ya mavi yolculuğun rağbet gördüğü körfezlerle sınırlı. Ama 90 yeni küçük koy ve mola noktası ekledim. Denizde yoğunluk çok yüksek, bu yeni mola noktalan daha çok gündüz saatlerinde temiz deniz bulunabilecek, nispeten sakin minik koylar, burun kuytuları olarak düşünülmeli. Eğer havanın dönme ya da sertleşme olasılığı varsa gecelemek riskli olur. Ama, bu yeni mola noktalarının sezonun olası yoğunluğunda denizcileri mutlu edebileceğini söyleyebilirim.

Pandemi yüzünden geçen yaz denizler, karadan daha kabalıktı neredeyse. Bu yaz da tablo aynı mı?

Kesinlikle daha yoğun bir sezon bekliyorum. Denizde insan kısa süreliğine de olsa gerçekten pandemiyi unutuyor.

Peki ne seviyede yoğunluk olur?

Kaba rakamlar vereyim. Türkiye’de mavi yolculuk yapabilir tekne sayısı şu anda 28 bin civarında. Buna 2 bin günübirlik gezi teknesi ve 4 bin gulet, yani tüm günlük ve haftalık tur tekneleri de dahil. Tabii ki bu teknelerin tümü her an Muğla kıyılarında denizde değil. 2019 yılında beş mavi yolculuk körfezimizde yaz ortasında tekne sayısı 4-6 bin arasında değişiyordu. 2020’de bu sayı 7-8 bin oldu. Sahil Güvenlik ölçümlerine göre sadece Hisarönü ve Yeşilova Körfezleri’nde 3 bin, bu alanın dörtte biri genişliğindeki Göcek’te 2 bine yakın tekne yoğunluğu yaşandı. Bu yıl toplamda 1.500 -2.000 tekne artış sürpriz olmaz. Yani denizlerde tam bir köşe kapmaca yaşanacak.

Göcek bu istilayı kaldırır mı?

Koylarımız bu kalabalıkla baş edebilir mi? Kirlilik açısından durum nasıl?

Ege’ye her gün Karadeniz’den, Yunanistan ve Türkiye’den 20 milyon kişi eşdeğerinde arıtılmamış atık karışıyor. Zaten yıllardır çok ciddi bir karasal kirlilik yükü var. Buna bir de denizde yaşayanların katkılarını eklediğinizde küçük, kapalı koylarda çok büyük bir kirlenme yaşıyoruz. Son 15 yılda bu koylarda denizde yaşamın adım adım yok oluşunu gözlerimizle gördük.

Mayıs ayında Marmara Denizi’ndeki müsilaj fotoğraf ve videolarını hayret içinde birbirimizle paylaşıyorduk. Denizi hah gibi kaplamamakla birlikte, geçen yıl mavi yolculuk kıyılarımızda da bu vardı. Koylarda yağlı, köpük köpük bir iz görenler “Vay bir tekne sintine basmış, bu kadar da olur mu” diye konuşmaya başlarlar. Alakası yok, bunlar bildiğiniz fitoplankton oluşumu. Göcek’te, Hisarönü’nde, hatta Kekova’da denize girip “Ay beni bir şey ısırdı” diye çığlık atanlar deniz bitiyle tanışmış oluyor. Andeman Denizi’nde mesela Tayland’da, kirlilikle devasa bir artış gösteren bu minik canlılar nedeniyle 15-20 yıldır kimse denize girmiyor. Herkes otellerin havuzunda… Bu görüntüler yavaş yavaş bizim denizlerimize de yaklaşıyor.

Mavi yolculukta, özellikle Göcek’e ilgi yüksek oluyor. Göcek’in küçük ve kapalı koyları bu istilayı kaldırır mı?

Göcek’te geçen yıl Haziran-Eylül döneminde belki 700-800 tekne yerlerinden hiç kıpırdamadan bir koyun bir köşesinde demirli kaldı. Hisarönü’nde Selimiye kıyılarında Bozburun’da Adaboğazı’nda D-Maris Otel’in önündeki Tavşan Bükü’nde yüzlerce tekne aynı şekilde…

Şakayla karışık ‘tekne-kondu’ dediğimiz bu grubun klasik mavi yolculukla bir ilgisi yok, bir ‘mavi yaşam’ kültürü ortaya çıkıyor ve pandeminin de etkisiyle hızla yaygınlaşıyor. Bu teknelere tıpkı büyük kentlerdeki kargo hizmetleri gibi zincir marketinden börekçiye, masözden mahalle manavına ayağa kadar servis de var. Netice… Göcek, Vietnam, Kamboçya’daki ‘floating village-yüzen köy’ benzeri bir görüntüde… Tabii denizin üstü derme çatma bidon evlerle değil de, modern motor yatlarla, koca yelkenlilerle kaplı…

Bazı ülkelerde denizin, nehirlerin üzerinde yüzen evler görürüz. Türkiye’de de böyle bir akım başlar mı?

Geçen yıl denizde birkaç tane ‘yüzen ev’ gördüm. Bunlar basit tasarımlardı. 8-10 metre uzunluğunda fiber katamaran, üstlerinde de kutu gibi bir yaşam alanı. Motorları var, yakın mesafe hareket de edebiliyorlar. Bu yıl sayılarının hayli artmış olacağını sanıyorum. Ama bunun bir akım haline gelmesi zor. Çünkü bu tür deniz üstü kentleşme, açık denizin etkilerinden uzak deltalarda görülüyor. Türkiye kıyılarında bir fırtına patladı mı, yüzen ev hayal olur, bu evlerin güvenli olabileceği kuytu koy sayısı da hayli az. ”

“Ortam vahşi batı gibi”

Kıyılarımızda giderek artan bir kentleşme baskısı da var. Küçük Ege kasabasına yerleşme hayalleri kuranların gözü sahillerde. Sizce şu an en çok hangi bölge betonlaşma riskiyle baş başa? Önlem alma adına yapılan bir şey var mı?

Sadece Marmaris’te iki-üç yıl önceki imar barışı sırasında kıyılarda yapılan yasa dışı yapı sayısı 5 bin civarında. Bu kış 300-400’ü hakkında karar çıktı yıkım işlemi yapıldı. Ya diğerleri?
Aklıma takıldı, deli pösteki sayar gibi uydu fotoğraflarından sayım yaptım; Söğüt’ün Cumhuriyet Mahallesi’nde son 10 yılda bina sayısı 100’den 400’e çıkmış. Çoğu da imar barışı öncesi “Buraya çivi bile çakamazsınız” denilen günlerde.

Akbük’te imar barışı sırasında 300 ev, bungalov otel yapıldı. Bunlara 3 bin, 10 bin TL ceza kesildi. Herkes cezayı ödedi, evinde oturuyor. Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) sistemi bu kıyıları 30 yıl boyunca çok iyi bir şekilde korudu, ama artık ÖÇKB idaresi yok ve ortam vahşi batı havasında…

Bulaşık suyunu komşunuzun tepesine döküyor musunuz?

Tekne tatilcilerine, denizlerimizin korunması için ‘şunları sakın yapmayın’ dediğiniz bir liste verebilir misiniz?

İster azgın denizleri seven bir mavi yolculuk sevdalısı olalım, ister kıpırtısız denize tutkun bir mavi yaşam bireyi… Aynı denizi paylaşıyoruz ve tek bir Anayasamız olmalı: Denize, doğaya, insana saygı. Bu ortak Anayasa şu nedenle zorunlu: Giderek artan yoğunluk nedeniyle deniz üstünde 40 daireli bir apartmanın komşuları gibi yaşamaya başladık. Mesela, küçük bir koyda sesi sonuna kadar açıp müzik dinleyenler “Bunu şehirdeki, evimin balkonunda yapabilir miyim” diye düşünmeli. Ya da evimizde bulaşık suyunu alt kattaki komşunun tepesine dökebilir miyiz? Site bahçesinde bir sürat motoruyla tur atabilir miyiz? Kanalizasyon giderini yan komşunun banyosuna bağlayabilir miyiz? Balkona çıkıp tüfekle kuş avlayabilir miyiz? Arabanın arkasına bir halat bağlayıp ortak bahçedeki bir ağacın köklerini kanırtabilir miyiz?

Yasak ve usulsüz avlanmanın sonuçlan denizlerimize nasıl yansıyor?

Yasak avcılık ayrı bir konu. Örneğin orfoz avlanması yıllardır yasak, avlanırsa satılırsa suç, yetkililere bildirmek gerek. Asıl önemlisi aşırı avlanma konusu. 2020, pandeminin ilk aylarında sahiden bir korku dönemi yaşandı, balıkçılar ava çıkmadı, restoranlar kapalı, insanlar balıkçıya gidip alışveriş bile yapmadı. Denizlerde balık nüfusunun birkaç ay içinde inanılmaz artışına tanık olduk. Ama hızla balık avında eski alışkanlıklara ve seviyelere döndük.

Balık fiyatlarının sekiz ayda iki kat artışından yine stokları insafsızca yok etmekte olduğumuz anlaşılıyor. Yavru balıklar deniz bitlerini yer. Yavru balık kalmayınca deniz bitleri de gelip bizi yiyor. Sonra söyleniyoruz. Aşırı avcılığın en önemli sorunu denizdeki yaşam zincirinin kırılması. Tavuk yemi yapacağım diye hamsi, istavrit, sardalye popülasyonunu yok ederseniz lüfer, palamut aç kalıyor, yok oluyor. Bugün tüm dünya bu açmazı tartışıyor.

Ayşegül Savur Özgen – İstanbul Life

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Eyüp Akbal, sektörde çıtayı yukarı çıkardı