Altı kıtadan 58 ülkede, 404 şehrin trafik yoğunlukları ölçülerek hazırlanan ‘Şehir Bazlı Trafik Sıkışıklık Endeksi’ne göre İstanbul trafiğin en sıkışık olduğu büyük şehir. İstanbul’da 30 dakikalık yol, yüzde 62 daha uzun sürede alınıyor, yani ortalama 49 dakika sürüyor. Bazı güzergah ve saatlerde bu süre misliyle artıyor.
İstanbul Mumbai, Yeni Delhi, Tokyo, Moskova, Meksiko City gibi yoğun nüfuslu kentleri trafik yoğunluğuyla geride bırakıyor. Buna karşılık diğer büyükşehirlerimizde durum fena. Endekste İzmir 29’uncu, Ankara 50’inci sırada. Antalya 72’inci, Bursa 73’üncü, Adana 78’inci sırada. G.Antep 109’uncu, Mersin 143’üncü, Konya 230’uncu, Kayseri 251’inci sırada.
Küçük bir alanda, bazen dakikalarca hareket etmeden kalmak fiziksel olarak son derece zor. Binlerce aracın kirlettiği havayı solumak zorunda kalmak da. Hemen her gün aynı yoğunluğu yaşamak, kaybedilen zaman, kurallara uymayanların yol açtığı yaşanan veya tanıklık edilen hak gaspları ve riskler de eklenince baş etmek için mücadele gerekebiliyor.
Bloom Psikoloji’den klinik psikolog Rabia Yavuz’a “Trafiğe giren herkes aynı koşullarda olsa da bazı sürücüler çok daha fazla sinirleniyor, öfkeleniyor bu fark neden kaynaklanıyor?” diye sorduk.
Yavuz öfkenin doğal ve evrensel bir duygu olduğunu söyleyerek başladı yanıtlamaya: “Engellendiğimizde, haksızlığa uğradığımızda ya da canımız yandığında öfke hissedebiliriz. Lakin onunla ne yaptığımız çok kişisel bir durum. Zira davranışlar devreye girer. Duygu ve davranış temelde birbirinden farklı. Davranış repertuarı geniş bireyler hissettikleri duyguyu farklı şekilde ele alabilir. Daha geniş bakış açılarına ya da çözüm yöntemlerine sahip olmak bu farka katkı sağlar. Davranışlarımızı şekillendiren şeylerden biri de kişilik özelliklerimiz. Dürtüsellik ya da saldırganlık gibi bir özelliğimiz varsa trafikte bu yanlarımızın ortaya çıkması kolaylaşır. Örneğin, dürtüsellik bizi daha işlevsiz, planlanmamış ve hazırlıksız davranmaya yöneltebilir. Böyle bir durumda daha riskli davranışlar sergileme ihtimalimiz artar.”
Trafikte ‘makas’ ata ata ilerleyen, aşırı süratli sürücülerle de sık karşılaşıyoruz. Trafik gibi kurallara uyulmadığında ölümcül sonuçlarla yüzleşebileceğimiz bir durumda kalıcı ve zararlı sonuçlar işten bile değil.
Sabırsızlık gibi bir kişilik özelliği, trafik gibi yüksek riskleri de barındıran bir çevrede son derece tehlikeli. Yavuz şöyle diyor: “Dürtüsellik sadece dikkatsizlik ya da sabırsızlık nedeniyle değil, yenilik arama arzusu nedeniyle de trafikte bir risk faktörüdür. Bu nedenle araç kullanmanın sadece bir ulaşım biçimi olduğu ve bir heyecan arama ya da dürtülerimizi tatmin etme aracı olmadığı ne kadar vurgulansa az.“
Trafik koşulları şüphesiz çok önemli. Kazalara bağlı ölümlerin çoğu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülüyor. Büyük metropollerdeki plansız yapılaşma, hızlı endüstrileşme ve araç sayısının çokluğu, trafik koşullarını etkiliyor.
Bazı insanlar sair hayatlarında daha kontrollü olsa da trafikte, direksiyon başında bambaşka birine dönüşüyor. Peki bu sadece kötü trafik koşullarından mı kaynaklanıyor?
Yavuz’un yanıtı şöyle: “Türkiye’deki trafik kazalarının yüzde 99’undan fazlası insan kusuruna bağlı. İnsan faktörü içerisinde ise kazaların yüzde 90’ından fazlası sürücülerin hatalarıyla ilişkili. Yani, insan faktörü en önemli unsur, özellikle de sürücülerimizin durumu. Direksiyonun başına geçtiğimizde bu sorumluluğun farkında olmalıyız. Bu faktörler, dürtüsellik ve saldırganlık gibi kişisel özellikler de olabilir. Kadın ile erkek sürücüler arasındaki cinsiyet farkı da. Ayrıca yetersiz uyku, yorgunluk, aç kalmak gibi fiziksel ihtiyaçlarımız da rol oynamakta sürüş becerilerimizde. Özellikle uyku yetersizliği büyük bir sorun. Bireysel farklılıklar arasında duygularıyla nasıl hareket edeceğini bilme becerisi de var. Mesela, öfke kontrolünde becerikli olan insanlar trafikte daha güvenli yol alıyor.”
Bir de ‘erkek-kadın’ sürücü diye bir ayrım var maalesef. Her iki taraf kötü sürücülükle ilgili birbirini suçluyor. Acaba nedeni cinsiyetçilik mi?
Yavuz, birçok açıdan farklı olsak da hepimizin sayısız etkileşim sonucu hayatı anlamlandırdığını ve deneyimlediğini hatırlatıp şöyle devam ediyor: “Trafikte sergilenen davranışlara genel olarak baktığımızda cinsiyet farkıyla karşılaşıyoruz. Mesela, kadın sürücülerin riskli davranışlar sergileme olasılıkları daha düşük. Erkek sürücülerin daha fazla kural ihlali yaptığını gösteriyor araştırmalar. Literatürde birçok çalışma kadın sürücülerin tehlikeye yol açan davranışları daha az gerçekleştirdiklerini söylüyor. Bu fark dikkate alınırsa bu cinsiyetçi yaklaşımlar, önyargılar yerine kendimizdeki risk faktörlerine odaklanıp bunları değiştirmeyi denemek daha işlevsel olur.”
Peki trafikle daha kolay baş etmek için neler yapılabilir?
Yavuz’un önerileri şöyle:
*Mümkünse işe gidiş-geliş saatlerini olabildiğince trafiğin yoğun olmadığı saatlere kaydırmaya çalışın. Yolculuk zamanınızı öne ya da ileriye alabilirsiniz.
*Trafik sıkışıklığının kaçınılmaz olduğu durumlarda, nefesinize odaklanın. Örneğin direksiyona yapıştığınızı fark ettiğinizde hemen birkaç derin nefes alıp vermek faydalı.
*Trafikte takıldığınıza odaklanmak yerine bu zaman dilimini bir mola ya da sevdiğiniz bir programı dinleme fırsatına çevirmeyi deneyebilirsiniz.
*Trafikte olduğunuz saatlerde sakinleştirici ya da hüzünlü müzikler dinlemenin kan basıncını düşürdüğüne yönelik çalışmalar var. Bu nedenle sevdiğiniz bir müzik listesini yolculuk sırasında dinlemek size iyi gelecektir.
*Trafikte kurallara uymayan sürücülerle karşılaşmak da öfkeye sebep olabilir. Bu durumda öfkenizi fark ettiğinizde odağınızı başka şeylere yöneltebilirsiniz. Örneğin bir radyo programına ya da çevrenizdeki ağaçlara, binalara…
Mesude Erşan-diken.com.tr
Nef Arsa Diyarbakır’ın satış ofisi açıldı